Ana içeriğe atla

Trollerin Partilerine Katkısı*

Son yıllarda, sosyal medya hayatın bir parçası oldu. Akıllı telefonu olup da girmeyen yok gibi. Az sayıda bilinçli kullanmayan var. Bunlar ya bir müddet kullanıp burası bana göre değil deyip hesabını kapatmış ya hiç merak duymamış ya zamanımın çoğunu alıyor diyerek bırakmış ya da mimleniyorum düşüncesiyle renk vermemek için kullanmıyor. Bir de hesabı olup da bu alemi günlük tarayanlar var. Bunlar, paylaşılan her şeyden haberdar ama iz bırakmayan türden. Ne paylaşım yaparlar ne bir paylaşımı beğenirler ne de olumlu-olumsuz yorum yazarlar. Bir de suya sabuna dokunmayan paylaşımlar dışında iz bırakmayanlar vardır ki bunlar ne olur ne olmaz deyip yine renk vermeyenlerden. 

Yoğurdu üfleyerek yiyenler bu hassasiyetlerinde haklılar mı? Yerden göğe kadar haklılar. Çünkü birkaç paylaşımına bakan kimse o kişi hakkında bir yargıya varıyor. Bu yargı, ben öyle değilim desen dahi kolay kolay değişmiyor.  

Mimlenme riskine rağmen hakaret etmeden, algı oluşturmadan, dezenformasyon bilgilere yer vermeden, insanların duygu ve düşüncelerini saygı ve anlayış çerçevesinde sosyal medyada açıklamasını yararlı görüyorum. Zira bu tür paylaşımlar önemli bir işlevi yerine getiriyor. Bahsetmeye çalıştığım; bu hassasiyete özen gösteren, seviyesini koruyan, yazıp paylaştıklarıyla bu aleme insanların faydalanabileceği şekilde katkı sunan sosyal medya kullanıcısının sayısı maalesef bir elin parmaklarını geçmiyor. Büyük bir çoğunluk bu alemi hoyratça kullanıyor ve bir partinin, bir parti liderinin lehine ya da bir başka partinin veya liderinin aleyhine olacak şekilde paylaşım yaparak geçiriyorlar. Bunlar sadece bir partinin lehine veya aleyhine çalışan tipler değil, aşağı yukarı her partinin bu şekil fanatikleri mevcut.

Bir insan partisini veya liderini sevemez mi? Sever elbet. Onlar lehine paylaşım yapamaz mı? Yapar elbet.  Bu tipler kendi yazıp çizdiklerini paylaşsalar veya paylaşım başkasına ait olmak üzere doğruluğundan emin oldukları paylaşımlara da sayfalarında yer versinler. Paylaşımların altına yorum da yazabilirler. Buna hiç diyeceğim olmaz. Fakat öyle paylaşımlar görüyorum ki bu tür paylaşımlar, kimin hazırladığı belli olmayan, bir el tarafından resim formatında hazırlanıp servis edilen sahte hesaplar. Bunun için kah Hakan Fidan kah Hulusi Akar kah Canan Karatay kah Bordo Bereliler kah Aziz Sancar kah meşhur birinin adları kullanılıyor. Paylaşım ne ilgili kişiye ait ne de paylaşımın içeriği doğru. Bunu anlamak için çok bilmek, çok okumak ve çok zeki olmak gerekmiyor. Normal zekaya sahip bir insan hatta aklı kıt biri bile bu tür hesapların sahte ve içeriğinin de algıya dayalı dezenformasyon bilgi içerdiğini anlar. Aslında bu tür sahte hesaplardan paylaşım yapanlar da bu hesapların ve içeriğinin sıkıntılı olduğunu bilir bilmeye ama bunlar için önemli olan; bu paylaşımın, sevdiği parti ve liderini övmesi ve rakiplerini de kötülemesidir. İftira, yalan-yanlış bilgi olması hiç de önemli değil. Vebalmiş, günahmış, yakışık almazmış, insan onurunu ayaklar altına almakmış...vız gelir. Yani onlar için her şey ve her yol mubahtır. Bu tip paylaşımlara sayfalarında yer verenlerin bu yaptıkları, trollükten başka bir şey değil. Bazıları trol olduklarını kabul etmeseler de çoğu, kendilerine trol denmesinden zevk alıyor. Aklı sıra önemli bir iş yaptıklarına kendilerini inandırmış durumdalar.

Burada şu soruyu sormak lazım. Aslı astarı olmayan paylaşımları yaparak sosyal medyada, kelle koltukta sizin için mücadele ediyorum görüntüsü verenlerin partilerine katkısı var mı? Bence zerre katkıları olmadığı gibi zararları vardır. Şayet katkı denirse, bunların savundukları partiye ve çok sevdikleri parti liderlerine katkısı, efendisini çok seven ayının efendisine verdiği katkı kadardır. Hikayeyi bilirsiniz ama yine de kısaca yazayım: Ayının biri, efendisini çok severmiş. Efendisinin yanından hiç ayrılmazmış. Onu uçan kuştan korurmuş. Bir gün efendisi bir ağacın altında uykuya dalmışken bir karasinek gelip gelip efendisinin alnına konmuş ve efendisini uykudan uyandırmış. Efendisi uykusunu alsın diye ne kadar çabaladı ise de sinek bu. Ne laftan anlar ne de sözden. Sonunda ayı kararını verir. Sinek efendisine konduğu zaman taşla sineği öldürecek. Böylece efendisi de bir güzel uyku çekecek. Sinek yine efendisinin alnına konar. Ayı yerden aldığı kocaman taşı efendisinin alnına nişanlar. Sonuç sinek de ölür, efendisi de. (Sineği ölmüş diyorum ama sineğin öldüğünü sanmıyorum. Kaçıp gitmiştir.)

Kıssadan hisse: Trollerin parti ve liderlerine en büyük katkısı ayının efendisini verdiği kadardır. Gördüğünüz gibi zarardan başka katkısı da yoktur. Önemli olan sevmek, uğruna ölmek diyorsanız, buyurun trollüğe devam edin ve bu sevgi sevdiklerinizi öldürsün.

*30/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde