Ana içeriğe atla

Yeni Sanayi Mektebi

MEB, sekiz yıllık kesintisiz eğitimin dumura uğrattığı eskinin çıraklık eğitim merkezlerini, MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) adı altında yeniden diriltmek, canlandırmak, sanayi ve iş yerlerinin çırak ve kalfa ihtiyacını gidermek için kaç yıldır uğraş verdi. Buralara öğrenci çekmek için teşvik üstüne teşvik verdi. Bu proje karşılık gördü ve başarılı oldu. Çünkü MESEM sayesinde bugün çoğu iş yerleri ve sanayi çıraksız kalmadı. Çocuklarımız küçük yaşta kollarına altın bileziğini takmak için kollarını sıvadı.

Milli Eğitim Bakanlığı, MESEM’le de yetinmeyip büyüklere de el attı. 2020 yılında yayımladığı bir yazı ile Diploma Telafi Programını uygulamaya koydu. MESEM, ortaokulu bitirmiş, lise seviyesindeki öğrencilere hitap ederken diploma telafi programı, daha önce kalfalık ve ustalık almış büyüklere yönelik bir uygulama.

Bu programa, kalfalık ve ustalık belgesine sahip olan ortaokul mezunları, herhangi bir lisede okurken okulu yarım bırakıp tasdikname alanlar, açık liselerde okumakta olanlar, 12 sınıfta okumakta olan MESEM öğrencileri ve diğer lise mezunları öğrenci olarak kabul ediliyor.

Mesleki teknik lise bünyesinde açılan bu diploma telafi programını bitirenler, meslek lisesi diploması almaya hak kazanıyor, daha önce bir lise bitirenler ise bu liseden sonra ikinci bir lise yani meslek lisesi diploması elde ediyor. Tek yapacakları, gördükleri derslerden ve fark derslerden başarılı olmak ve devamsızlıktan kalmamak.

Eğitim ve öğretim, çoğu alanda istenilen seviyeden çok uzak olsa da Bakanlığın, MESEM’in ardından Diploma Telafi Programı adıyla uygulamaya koyduğu projeyi takdire şayan ve çok isabetli bir adım olarak gördüğümü söylemeliyim.

MEB’in büyüklere yönelik uygulamaya koyduğu bu Diploma Telafi Programı öğrencileriyle Fethi Sekin Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde müşerref oldum. Bu yıl bu projenin üçüncü mezunları olan öğrencileriyle tanıştım. Gündüz işte patron veya işçi, akşam ise okulda öğrenci olan bu eli öpülesi emekçilerin yaş aralığı 25-60 arası. Beşikten mezara ilim dedikleri bu olsa gerek.

Elleri öpülesi diyorum. Zira fazlasıyla hak ettiler. Hepsinin yüzünde bir aşk bir şevk ve mezun olma mutluluğu vardı. Mezun olmayı da hak ettiler. Bu yaşta azim ve gayretin elinden hiçbir şeyin onları geri bırakmadığını herkese göstermiş oldular. Gündüz işte bittik, yorgun ve argınız demediler. Akşam da koşa koşa okulun yolunu tuttular. 18.00-22.00 arası derse iştahla katıldılar.

Her biri işinde kendini ispatlamış ve elinin emeğini yiyen bu kişiler kalfalık ve ustalığın ardından başarı hanelerine meslek lisesi diploması da eklemiş oldular. Onlara gıpta ettim. Azim ve gayretlerine şapka çıkardım. Onların bu gayret ve çabası, öyle zannediyorum, okumamak ve başarılı olmamak için kakalama okullarına giden çocuklarına örnek olacak ve onları kamçılayacaktır.

Bunca öğretmenlik hayatımda değişik okul türlerinde çalıştım. Fethi Sekin MTAL’yi tercih ederken de öğretmenlik serüvenim de daha önce hiç çalışmadığım meslek lisesinde çalışayım. Bir de o ortamı göreyim düşüncesindeydim. Gündüz MESEM’leri, akşam büyükleri gördüm. Farklı bir öğrenci profili idi benim için. Hele büyüklerin bu yaşta bizden geçti demeyip bu işe dört elle sarılmaları okumanın yaşı yok sözünü bir kez daha hatırlattı bana.

İş arasında okumayı sevdikleri gibi okulu ve okul ortamını da çok sevdiler. Okulu evleri bildiler. Zamanında değişik sebeplerle okumamanın pişmanlığını bu şekilde gecikmiş de olsa gidermiş oldular. İş tecrübelerine yeni bilgiler kazandırdılar. Değişik iş kollarından gelen farklı insanlarla aynı sırayı paylaşıp aynı havayı teneffüs ettiler. Çabuk kaynaşıp yeni dostlar edinmiş oldular. Bu ortamın sağlanmasında ve okul ortamını evleri bilmesinde onlara bu imkanı sunan ve okulu sevdiren okul yönetiminin, özellikle okulu ikinci evi haline getiren müdür yardımcısının ve derslerine giren öğretmenlerinin payı büyük. Onlar da büyük bir teşekkürü hak ediyor. 

Giderayak organize olup okul yönetiminin her alanda her zaman destek vermesiyle mezuniyet töreni yapıp kep bile giydiler. Heyecan ve mutluluk yüzlerinden okunuyordu. Maşallah tuttuklarını koparıyorlar. İsteyince oluyor demek ki.

Mezun ettiğimiz öğrenciler meslek lisesi diploması almakla da yetinmeyecekler. Hazır gayrete gelmişken üniversite okuyayım diyerek çoğu üniversite sınavına müracaat etti. İnşallah onları üniversiteyi kazanmış ve mezun olmuş olarak görürüz.

Hayatın içinde hayat okulunu okuyarak elinin emeğini kazanan, görmüş geçirmiş bu kişileri hiç unutmayacağım. Gönlümde ayrı bir yerleri olacak. Hepsi hayatın cenderesinden geçmiş, hasbi, içten insanlar. Hepsinin yolu açık olsun.

Bu arada böyle bir ihtiyacı görüp eskinin akşam okulu gibi bu iş insanlarımızın, Diploma Telafi Programı adı altında okumasına imkan veren, bunu yürürlüğe koyarak onların ihtiyacını gideren MEB bir teşekkürü hak ediyor. Başlatılan bu programla ilgili bir öneride bulunmak isterim. Başarıyla yürüyen bu telafi programının adı, II. Abdülhamit zamanında uygulamaya konan sanayi mektepleri projesine çok benziyor. Halihazırda bu mektepler, bugün ismiyle yaşatılmıyor. Bu okulların işlevini bugün mesleki ve teknik Anadolu liseleri gideriyor olsa da Diploma Telafi Programı adı altında başlatılan bu programa, Diploma Telafi Programı değil de “Yeni Sanayi Mektebi” dense, sanayi mektebi ismi yaşatılmış olur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde