Ana içeriğe atla

Hıdırdır Adım

Sosyal medyayı, yazdığım yazıları paylaşmak için kullanırım. Paylaşımlarımda mizah vardır, hiciv vardır, dokundurma vardır, eleştirel bakış açısı vardır.

İçime sinmeyen bir hareket, tavır, tasarruf ve konuşma, yazılarımda eleştiri olarak kendini gösterir. Sadece yazılarımda değil, hayatın içinde de bu türden olumsuzluklara sözlü tepki gösteririm. Tepki vermediğim zaman vicdan azabı duyarım. Söylemeliyim derim.

Eleştiri yaparken kişi tercihi yapma, birilerini koruyup kollama, birilerini görmezlikten gelme vb. mizacım yoktur. Bu işi yapmadaki niyetim, eleştirinin kişi, kurum ve zihniyetleri mükemmelliğe götürdüğüne olan inancımdır.

Kırıp dökmeden, insan onurunu koruyarak yaptığım eleştirilerde önceliğim; içinden çıktığım, aynı iklimi teneffüs ettiğim, aynı kaynaktan beslendiğim, huyu ve suyu bana benzeyen, aynı yağmurda ıslandığım, kendimi kendilerinden sandığım, savunduklarımızı dava olarak gördüğüm kişi, kesim ve mahallemdir. Çünkü bunlar babamın oğlu olmasa da benim ailemdir. Üstelik babamın oğlunu çok severim. Çünkü kardeşimdir. Zamanında beraber üzülüp beraber sevindiğim kişidir. Babamın oğlunu sevmem, onu eleştirmeyeceğim anlamına gelmez. Çünkü sevgi böyle bir şeydir. Kim kardeşinin kötü olmasını ister. Kardeş dediğin iyi şeyler yaparsa, kimin kardeşi derim ve omuzlarım kabarır. Kötü bir şey yaparsa, üzülürüm.

Bir üzüntüm de kardeşimi evin dışından birinin eleştirmesidir. O yüzden yanlışından dolayı kardeşimi yani babamın oğlunu kol kırılır, yen içeride kalır misali hatasından vazgeçirmeye çalışırım. Bu yaptığın yanlış derim. Kardeşim söz dinler ve hatasından vazgeçerse, ona sevgim bir kat daha artar. Onu savunmaya ve uçan kuştan korumaya çalışırım. Ama kardeşim hata üzerine hata yapar, uyarılara aldırmaz, kırdığı yumurta kırkı geçer, yanlış yapmayı alışkanlık haline getirir, burnunun dikine gider, bu yanlışlarından dolayı mağduriyetler oluşuyor, hoşnutsuzluk alıp başını gidiyor... Kardeşimin bu gidişatından sağır sultan haberdar ise yağmurdan beraber ıslandığım bu kardeşim benim eleştiri oklarıma muhatap olur. Kol kırılsın, yen içinde kalsın demem. İçime atmam, serzenişimi dile getiririm. Eleştirmekle de kalmam. Öneriler getirerek yol da gösteririm. Ne de olsa bizden biri, aynı ailenin evlatlarıyız demem. Çünkü düzeltme evin içinde başlar. Ayrıca dost acı söyler yüze söyler.

Bu kişi değil babamın oğlu, kendi oğlum da olsa tavrım değişmez. Kazara oğlum, komşunun çocuğuyla kavga etse, ortalığı teskin etmek için bir ona bir buna tokat atacaksam, ilk tokadı oğluma atarım. Oğluma tokat atmam, onu sevmediğim, ondan nefret ettiğim anlamına gelmez. Bu durum sadece babamın oğlu için değil, babam için de böyle, annem için de böyle, kendim için de böyle. Oturup kendimi konuşsam, saatlerce eleştiririm kendimi.

Hayat felsefem haline gelen bu tavrıma geri dönütler olumlu mu? Hayır. Sözlerim tepki çekiyor mu? Çekiyor. Bana kızıyorlar mı? Kızıyorlar. Dışlıyorlar mı? Evet. Çizik atıyorlar mı? Evet. Yanımdan uzaklaşıyorlar mı? Uzaklaşıyorlar. Bana mesafe konuyor mu? Evet. Eleştiriyorsun da eline ne geçiyor diyen var mı? Var elbet. Çok değişti, çok savruldu diye düşünen var mı? Vardır mutlaka. Bu yönüm bana zarar olarak dönüyor mu? Dönmez olur mu? Tüm bunlardan dolayı zaman zaman üzülüyor muyum? Elbette üzülüyorum. Yalnız kendimi anlatamıyorum, beni anlamıyorlar diye huylu huyumdan vaz mı geçeceğim. Ne yapayım ben buyum. Adım Hıdır, elimden gelen budur.

Herkes beni anlasın, herkes beni desteklesin diye bir beklentim yok. Tüm bu dediklerimden, ben doğru yoldayım. Bir ben doğruyum gibi bir düşüncem hiç olmadı, olmayacak da. Başkasından tek istediğim, tavrım ve gittiğim yol hoşlarına gitmese de saygı. Başka da bir isteğim yok. Teşbihte hata olmazsa, benim dinim bana, onlarınki onlara.

Bembeyaz sayfalara derdimi ve içimi dökmektir tüm yaptığım. Bu konuda ben böyle düşünüyorum. Bu durumlardan ben hoşnut değilim, cümle alem duysun, beni böyle bilsin diyorum. Bugüne kadar böyle geldim, böyle gideceğim. Allah izin verdiği müddetçe de bu yolun yolcusuyum. Bu yolum birilerini üzermiş, şimşekleri üzerime çekerim demem. Alıcısı olmasa da birilerinin hoşuna gitmese de bu yol üzereyim. Bu yol üzere kendi doğrularımı ifade etmeye çalışacağım. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde