Ana içeriğe atla

MESEM

28 Şubat süreciyle birlikte sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, meslek liselerine katsayı engellinin konması, meslek liselerine büyük bir darbe vurdu. Bu okullar kapanmanın eşiğine getirildi. Sonuçları itibariyle bu okullar kapatmaktan beter edildi.

Süreçte çoğu kimse, katsayı ve 8 yıllık kesintisiz eğitimin amacının İHL okullarına öğrenci akımını kesmek olduğunu dillendirse de geldiğimiz nokta itibariyle en büyük zararı sanayiye ara eleman yetiştiren meslek liseleri, sanayici ve meslek erbabı gördü. Tüm meslek liselerinden büyük kaçış başladı. Tercih edenler de başarı seviyesi çok düşük olanlar oldu. Haliyle ara eleman ihtiyacı had safhaya ulaştı.

Milli Eğitim Bakanlığı hem sanayinin ara eleman ihtiyacını gidermek hem de eski görkemli günlerine ulaştırmak için meslek liselerine çok önem vermeye başladı.

Öğrencilerin bu okullarda okuması için teşvik üzerine teşvik verdi. Mesleki eğitim merkezlerine (MESEM) önem verdi. Çıraklık eğitimini zorunlu eğitim kapsamına aldı. Çoğu mesleki teknik liseler bünyesinde MESEM programını uygulamaya imkan verdi. MESEM’de okuyan öğrencilere yarı asgari ücretten aşağı olmayacak şekilde ücret ödemeye başladı.

Şimdi çoğu mesleki teknik lise bünyesinde eski adıyla çıraklık eğitim dediğimiz MESEM bölümleri var. Verilen teşvikten olsa gerek, bu bölümlerde öğrenci yoğunluğu var.

Öğrenciler haftanın beş günü sanayi veya esnafın yanında uygulamaya gidiyor, haftanın bir günü de okula giderek alması gereken zorunlu teori derslerini alıyor. Bu yol ile hem öğrenci meslek öğreniyor hem de iş yeri sahibi deruhte ettiği mesleğine çırak ve kalfa bulmuş oluyor. Yanlış bilmiyorsam, öğrenci bu tür eğitim ve öğretimle hem lise mezunu oluyor hem de kalfalık belgesi alabiliyor. 12.sınıfta ise Diploma Telafi Programı sayesinde fark derslerini vermek suretiyle ustalık belgesi de almaya hak kazanıyor.

Öyle zannediyorum, akademik yönden başarılı olmak amacıyla LGS’ye girerek bir lisede okuyan öğrencilere göre halen MESEM’lerde okuyan öğrenciler daha şanslılar ve iyi bir tercih yapmışlardır. Çünkü gözde ve aranan bölümleri bitiremeyen milyonlarca öğrenci, okuyup bitirdiği üniversiteden sonra iş arayışına giriyor. Herhangi bir mesleği olmayanın 23-24 yaşından sonra bir iş bulabilmesi ise çok zor.

Türkiye’nin en önemli sorununun genç işsizler olduğu ve üniversite bitirmiş gençlerin istihdam sorunu yaşadığı, çoğu üniversite mezununun bölümü dışında alternatif işe yöneldiği göz önünde bulundurulursa, MESEM öğrencilerinin kısa yoldan hayatlarını kurtardıkları ve önlerini gördükleri ortaya çıkacaktır. Çünkü hem okurken para kazanan hem meslek öğrenen ve bitirdiği zaman kolunda altın bileziği olan, mezun olur olmaz alanıyla ilgili iş bulabilen kişiler olacaklardır.

İstihdam sıkıntısı çeken okumuş gençlerin sorunlarının çözümü, kısaca Türkiye’nin geleceği MESEM aracılığıyla okumak ve bir meslek öğrenmededir. Çünkü görünen o ki eski anlayışlar değişiyor. Eskiden okuyamayıp sanayide çalışanlar “Okumadığıma eşekler gibi pişmanım” derken şimdi okuyup iş güç sahibi olamayanlar “Okuduğuma eşekler gibi pişmanım” deme noktasına geldi.

Üniversite sınavlarında ilk elli bine girip fakülteyi bitirdikten sonra zorlanmadan iş bulanların bir realite olduğu göz önüne alındığında, ortaokulu bitirdikten sonra girilen LGS’de ilk elli bine giremeyen öğrencilerin ileride pişmanlık duymamaları için MESEM’i tercih etmesinde yarar görüyorum. Ortaokulu bitiren çocukta bu bilinç olmayabilir. Çünkü çocuktur be de olsa. Burada anne ve babalara büyük görev düşüyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde