Ana içeriğe atla

Konya Sanayi Mektebi

II. Abdülhamit zamanında, önce İstanbul’da açılan sanayi mektebi daha sonra diğer şehirlerimizde ve 1901 yılında da Konya’da açılır. Bugün hala ayakta olan bu bina Merkez Bankasının doğusundadır.

Konya Sanayi Mektebi, İstanbul Sanayi Mektebini model alır. Sanayi mektebinde; demircilik, dökmecilik, makinecilik, mimarlık, her türlü maden imalat, ağaç işleri, terzilik, kunduracılık, ciltçilik ve bu derslere ilaveten de fen bilimleri dersleri okutulur.

1901 Eylül ayında açıldığı zaman okulun 1 demir işleri atölyesi, 1 marangozhanesi ve 17 talebesi vardır. 1908'de okulda halıcılık, ip boyacılığı, marangozluk, kunduracılık, demircilik, tesviye, dökümcülük, terzilik, tornacılık, oymacılık, mobilyacılık gibi dersler okutulmuştur.

1915 yılında okulda kunduracılık ve terzilik yanında fanilacılık ve çorapçılık bölümleri de açılmıştır.

1918 yılında okul bir ara kapatılarak eğitim durdurulmuş, çok geçmeden Darü'l- Eytam (yetimler yurdu) öğrencileri ile birleştirilerek aynı binada yeniden açılmıştır. Bu kez yatılı öğrencilerle birlikte gündüzlü öğrenci de alınmaya başlanmıştır.

1922'de okula bir de arabacılık bölümü eklenmiş, okul bir yıl sonra kapatılmıştır. Başlangıçta 4 yıl olan eğitim süresi 1923'te 5 yıla çıkartılmıştır.

Savaş sırasında Sanayi Mektebi'nin atölyeleri ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmalar yapmıştır. Özellikle "Çorap ve Fanila İmalathanesi" gece gündüz çalışarak binlerce fanila ve çorabı cepheye göndermiştir. Savaş yıllarında önemli hizmetleri görülen terzilik, fanila ve çorapçılık, ayrıca ayakkabıcılık ve arabacılık bölümlerinin yerlerini, cumhuriyetten sonra yavaş yavaş demir ve çelik bölümleri gibi yeni teknik şubeler almıştır. Giderek son sistem pulluklar üretilmeye başlanmıştır.

Bina zaman zaman çok amaçlı kullanılmıştır.  1901'de inşaatı yeni bitmiş olan okulda 5 hafta devam eden halı kilim sergisi düzenlenmiştir. 1915 yılında Konya’ya ilk defa getirilen sessiz sinema bu binanın salonlarında başlatılmıştır.

Konya Sanayi Mektebi, Cumhuriyet döneminde de ismi değiştirilerek eğitim ve öğretime devam etmiştir. 1968 yılından 1979 yılına kadar Karatay Lisesi bu binada eğitim ve öğretim yapmıştır.

1979 yılında çıkan bir yangında harabeye dönem bina uzun yıllar kullanılmadı ve atıl bir durumda kaldı.1982 yılında taşınmaz varlık ve Kültür Envanteri olarak tescillenmiştir. Bina restore edilerek İl Özel idareye tahsis edilmiştir.

Günümüzde Konya Valiliğinin ek hizmet binası olarak kullanılmaktadır.

Görüldüğü gibi Konya Sanayi Mektebi uzun yıllar büyük bir ihtiyacı gidermiştir. Bugün bu isimle böyle bir okul yoktur. 

Konya Sanayi Mektebi bugün başka amaçla kullanılmış olsa da sanayi mekteplerinin işlevini eski adıyla endüstri meslek liseleri, yeni adıyla mesleki ve teknik liseler yerine getirmektedir. Konya Sanayi Mektebi de 1960'lardan itibaren Meram Endüstri Meslek Lisesi, bugünkü adıyla Konya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi adıyla eğitim ve öğretime devam etmektedir. 

Tarihi yönü düşünülerek, günümüzde Konya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olarak devam eden okula, Konya Sanayi Mektebi adının verilmesinin daha şık olacağını düşünüyorum.

Not: 1.Konya Sanayi Mektebi ile ilgili bu bazı bilgileri “konyayenigun.com” adresinden yararlanarak istifadenize sundum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde