Ana içeriğe atla

Bazılarının Şansı

Kemal Sunal'ın belediye başkanlığı yaptığı bir filmi var. İzlemişsinizdir hem de kaç kere.

Başkan adayı seçilmesi ilginç.

Yağmurun ne zaman yağacağını bilmesinden dolayı  ermiş kişi olarak birkaç kişi tarafından pazarlanır. Bununla da yetinilmez. Kötürümleri bile iyileştirir vs. 

Başkan seçilir seçilmez çok çalışır. Fahiş fiyatların önüne geçer. Usulsüz iş yapanlara göz açtırmaz. Eşek kesip sığır eti diye satmaya kalkanlara büyük cezalar yazar. Petrolünden birçok esnafa göz açtırmaz. Esnaf ağlayıp sızlasa da geri adım atmaz.

Bir gün, cuma akşamı saat 17.00'de öleceğini rüyasında görünce morali bozulur. Biraz daha yaşayayım, daha gencim dese de rüyasındaki ses, Allah iyi kullarını erken alır şeklinde cevap verir.

Bunun üzerine bundan sonra iyilik yapmayacağına karar verir. 

Çarşıya çıkıp ağır aksak yürüyen birine tekme atar. O da ne? Tekmeyi yiyip yere kapanan iyileşip koşmaya başlar ve Kemal Sunal'a Allah razı olsun, sayende iyileştim diye dua eder. Yapılan duadan Kemal Sunal hoşnut olmaz. Ne kadar da dua etme dediyse de engelli dua etmeye devam eder.

Film bu şekilde devam ediyor. Kısaca filmde Kemal Sunal ermiş kişi olarak pazarlanıyor. Böyle seçilmiş olsa da sahtekar ve menfaatçilerin hoşlanmayacağı bir başkanlık yaparken halkın gözdesi oluyor. Öleceği rüyasında sonra ölmemek için iyilik yapmamaya karar verip gördüğü ilk kişiye tekmeyi yapıştırma da istemeden adama iyilik yapmış oluyor. Güya ne ummuştu ne buldu.

Bizleri ekran karşısında güldüren bu filmden benim anladığım, Kemal Sunal rol icabı iyilik yaparken de kazandı, kötülük yaparken de.

Bu filmden sadede gelmek istiyorum. Filmde işlenen bu sahne sadece filmlere mahsus değil. Bazı insanlar var ki çok şanslı. İster iyilik yapsınlar istek kötülük. Fark etmiyor. İyilik yaparken de kazanıyorlar, kötülük yaparken de. Güzel şeylere imza atınca da Allah razı olsun deniyor, ağzına yüzüne bulaştırsa da. Öldü, bitti dendiği zamanlarda bile bir bakmışsın, üste çıkıveriyorlar. Küllerinden yeniden diriliyorlar.

Bu tipler şanslı mı şanslı. Anneleri bunları Kadir gecesinde doğurmuş, Allah da yürü ya kulum demiş sanki. Yanındakiler de kendisine çalışıyor, rakipleri de dostu da düşmanı da. Rüzgar hep arkalarında.

Bu tipler çok mu maharetliler? Bilmiyorum. Çok mu akıllılar? Bunu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey rakiplerinden çok akıllı oldukları ve daima kazanmak için yola çıktıkları. Ona göre oyun kuruyor ve sonuç alıyorlar. Hiç boşa kürek çekmiyorlar. Oyun kurmada da çok mahirler. En büyük şansları rakipleri. Bu rakipleri olduğu müddetçe de sırtları yere gelmez. Ölüleri onları yener.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde