Ana içeriğe atla

Pandemi Yasakları Kalkmamalı

Bakanlar Kurulu toplantısının ardından bir dizi yasakların kalkacağı, bir kısmının esnetileceğiyle ilgili kamuoyunda bir beklenti var.

Pazar yasağı da kalkacak yasaklar arasında.

Hepsine eyvallah ama pazar yasaklarının devam etmesi en büyük dileğimdir.

Neden derseniz?

Birincisi, evde kalmaya alıştık.

Sağa sola gitme, çarşı pazara çıkma, pikniğe gitme derdi olmuyor.

Gün boyunca uzun oturuyorsun.

Bu rahatı bozmaya kimin hakkı var? 

İkincisi, pazar yasakları dolayısıyla pikniğe gidemeyen insanımız, evinin önünde birbirine nazire yaparcasına mangal yakarak dumanını ve kokusunu tüm mahalleye yayıyor.

Komşuda pişer, bize de düşer dedikleri bu olsa gerek. Et gelmiyorsa da dumanı ve kokusu geliyor.

Cadde,  sokak ve mahalleden geçenler ve günlük rutin yürüyüşünü yapanlar ise ağzının suyunu akıta akıta bu duman ve et kokusundan faydalanıyor.

Aldığım duman ve et kokusu yeter, şu sokakta mangal yakan yok, biraz da buradan yürüyeyim dediğin zaman devreye belediye ilaçlama aracı devreye giriyor.

Hepsi birden mahalleyi yangın alanına dönüştürüyor.

Pazar yasağı kalkar da vatandaş piknik yerine akın edince, mahalleden dumanlar yükselmeyecek, et kokusu gelmeyecek.

Çünkü piknik özlemini gidermek isteyenler, piknik havasından mahrum kalacaklar.

Öyle ya pikniğe giden var, gidemeyen var.

İşte bundan dolayı pazar yasağının kalkmasını istemiyorum.

İşin bir diğer yanı evde pencereler açık otururken ya da balkon keyfi yaparken duman ve mangal kokusuyla beraber evin içine duman ve koku girmesin diye tüm aile fertlerinin her bir odaya dağılarak açık pencereleri kapatmaya koşamayacak. Bunun heyecanı da başka. Ancak yaşayan bilir.

Hasılı, yasaklar kalkarsa gördüğünüz gibi neler kaçırıyorum neler... Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün. 21.06.2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde