Ana içeriğe atla

Dolmayan Dolar

Üstünde "Biz Allah'a inanıyoruz" ya da "Allah'a güveniyoruz" yazılı dolar dünyanın geçer akçesi belki de tek parası. 

Hesap kitap, ülkelerin borcu, bir şeyin girdi maliyeti, ithalat ve ihracat hemen hemen her şey dolara endeksli.

Bir ülkenin rezervi dolara göre ölçülüyor. 

Her ülkenin paritesi, alım gücü, paranın değeri ya da değersizliği dolara endeksli. 

Ülkeler krize giriyorsa da krizden çıkıyorsa da dolarla krize giriyor, dolarla krizden çıkıyor. Bir ülkede dolar bolluğu varsa ya da yeter seviyede ise ülkede ekonomi normal yoksa ölümlerden ölüm beğen. 

Durum bu iken dünyada doların yanında birkaç gelişmiş ülke dışında o ülkelere ait milli para niçin vardır, merak ediyorum.

Bu dolar nasıl bir şey ki ülkelerin parası bunun karşısında tutunamıyor. Her geçen gün her saat her saniye dolar karşısında eriyor. Kendi kendine yetmeyen ülkelerin parasını pul ediyor.

İşin garibi bu dolar yükselse de dert, yerinde dursa da dert, düşse de dert. Hasılı başımızda onsuz olmayan ama baş belası bir işlevi var. Bir de adına dolar demişler. Nasıl dolar anlamadım. Dolmuyor bir türlü. Bizim gibi ülkelerin parasını değersizleştirip bol sıfırlı hale getirerek şişiriyor. Buna rağmen dolmuyor. Dolmadığı için doymuyor da.

Oldu olacak buna dolar demektense dolmaz ya da doymaz dense yeridir. Çünkü hayatımızı derinden etkileyen bu dolar ne doluyor ne de doyuyor.

Faizleri düşürüyorsun, fırlıyor, olmadı yükseltelim diyorsun, yine fırlıyor. Öyle zamanlar oluyor ki saniyeden hızlı yükseliyor. Buna rağmen bu doların ne gözü doyuyor ne de midesi.

Güya üzerine de “Biz Allah’a inanıyoruz/güveniyoruz” yazmışlar. Bu paranın inançlılığı da bizim söylemde olan ama eyleme geçmeyen Müslümanlığa benziyor. Bu nasıl inanç ve inanma böyle? Halbuki benim bildiğim inançlı birinin gözü biraz tok olur. Zira inanma ve güvenmenin temelinde kanaat vardır. Bu dolarda bu insafı, bu erdemi ara ki bulasın. Çünkü kendine Müslüman.

Aslında bu doların ipliğini pazara çıkarmak bizim için çocuk oyuncağı. ABD diyecek ki benim paramı milli paranız gibi basın dese, biz bu doları kendi paramıza benzetir, dünyada beş para etmeyen, pul olmuş bir para haline getiririz. O zaman herkesin TLden kaçtığı gibi dolardan da herkes kaçar. Doların saltanatı böylece sona erer.

Merak ettiğim, her şeyimizle bağlı olduğumuz, hayatımızı ve ekonomimizi derinden etkileyen; zam, enflasyon ve hayat pahalılığında bizimle kedinin fare ile oynadığı gibi oynayan bu dolar ABD’nin mi milli parası yoksa bizim mi? Dolar bizim milli paramız ise TL bizim neyimiz olur? Sahi biz bu TL’yi niye tutuyoruz elimizde?

İnanın, hiç hamasete gerek yok. Bizim TL okullarda öğretmenlerin her dönem yaptığı sınavlara benziyor. Öğrenci için esas önemli sınav ve neredeyse tek kriter LGS, YKS, AYT, KPSS gibi merkezi sınavlardır. Durum bu iken öğretmenler okullarda niye sınav yapar, anlaşılır gibi değil. Kısaca okul sınavları bir nevi etkisiz eleman gibidir. Teşbihten gidersek, dolar karşısında bizim paramız bir nevi etkisiz elemandır.

Hamasete gerek yok dedim. Bunun sağlamasına uygulamada bakalım. Dolar kendisine, Amerikalılar dolarlarına tıpkı paralarının üzerinde yazdığı gibi güvenirken bizde TL’den kaçan kaçana. Herkes ya mevcut parasının alım gücünü korumak ya da kazanmak için dolara yatırım yapıyor. Bunu test etmek için bankalardaki vatandaşa ait 150 milyar doları bulan mevduat hesabını gözümüzün önüne getirelim. Kimin, neye güvendiği daha net anlaşılmış olur. Vah yazık bu ülkeye...

Kimse kusura bakmasın, parasını dolar karşısında pul edenler milliyetçilik hamaseti yapmasınlar. Göz göre göre yerinde ve zamanında kalıcı tedbirler almayıp bu paranın pul olmasına seyirci kalmak milliyetçilik değildir. Bu devirde parasının değerini dolar karşısında korumak esas milliyetçiliktir. Ötesi hamasettir, kuru kuruya milliyetçiliktir. Hamasetin ise pratikte hiçbir karşılığı yoktur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde