Ana içeriğe atla

Temizinden Sürekli İş

Bir iş istiyorum.

Nasıl bir iş?

Parası iyi olsun. Şöhreti olsun. Hep gündemde olacağım, beni yormayacak bir iş. Bir de başarılı olayım ya da olmayayım, beni yerimden etmeyecek bir iş. Bana hesap sorulmayacak bir iş. Kısaca kırsam da döksem de ağzıma yüzüme bulaştırsam da ölünceye kadar başında kalacağım bir iş. Böyle bir işim olacak ama bu işte hep baş olacağım. Bulabilir miyim böyle bir iş? 

Bir an için iş garantisi olan ne uzayan ne de kısalan devlet memurluğu istiyorsun sandım ama hep baş olmalıyım dediğine göre devlet memurluğu istemiyorsun. Bu durumda sana böyle bir iş ancak siyasette olur.

Orada baş olabilir miyim?

Olursun. 

Ne yapmam lazım? 

Önce vekil olarak kendini Meclise bir at. Orada kendini biraz göster. 

Sonra? 

Beklemeye koyul. Genel başkanlığa göz kırp. İstemem yan cebime koy imajı ver. 

Sonra? 

Fırsatları değerlendir. Fırsat eline geçti mi örgüt beni istiyor, günah benden gitti de. Kapağı genel başkanlığa at. İşte oldun ebedi. 

Tamam mı? 

Tamam değil. Daha işin başındasın. 

Başka ne yapacağım? 

Sen genel başkanlıkta ebedi olmak istemiyor muydun? 

Evet, çok istiyorum. 

O zaman önceki genel başkanın örgütte çalıştığı kim varsa aşağıdan yukarıya delegeler dahil hepsini değiştir. 

Delege ne alaka? 

Ne alaka deme. O delegeler sayesinde başkanlıkta devamlı olacaksın. 

Ama tepki çekmez miyim? 

Hiç bile. Hatta genel başkan ekibini kuruyor denerek takdir edilirsin. Tüm delegeyi, il ve ilçe başkanlarını değiştirdin mi, seni yerinden kimse edemez. 

Ama seçim var. 

Doğru, seçim var. Seçimi kaybedersem. 

Seçimi hiç düşünme. Delegeler senden yana olduğu için genel başkanlıktan seni kimse indiremez. Diğer seçimleri kaybetmek ananın ak sütü gibi sana helal. 

Hepsini kaybetsem de mi? 

Evet, hepsini kaybetsen de. Çünkü seçim kaybetmekte sınırsız kredin olur. 

Benim istediğim iş tam bu. Genel başkan olunca seni bir yerlerde değerlendireceğim. Sağ olasın, var olasın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde