Ana içeriğe atla

Rakiplerim Sağ olsun!

Çok yıpranmış olmanıza rağmen bu kadar partinin içinden sıyrılıp nasıl başarı gösterebiliyorsunuz? 

Rakiplerim sağ olsun. Onların sayesinde hep ayaktayım. 

Rakip diyorsun. Onlar seni yenmek için değil mi? Yanlışınız var.

Görüntü öyle. Ama her biri benim için çalıştı.

Yani senin adamın mı?

Tam öyle değil ama sonuç itibariyle öyle de denebilir. 

Biraz açar mısın?

İçlerinde ne uzayıp ne de kısalan en büyükleri var. O kadar karşıma çıktı. Hepsinde yenildi. Bu sefer karşıma kazanacak aday çıkarmaya kalktılar. Haydi çık karşıma dedim. Beni seviyor, bak beni istiyor dedi. Geliyorum deyip çıktı karşıma. İşte o zaman maça bir sıfır önde başladım. Çünkü tam dişime göre. Evire çevire yeniyorum hep. Karşımda hep yenilmesiyle demokrasi oyununa katkısı büyüktür. Karşı olmasam, heykelini dikerim. Zira sayesinde hep ayaktayım.

Bu aday sayesinde mi kazandınız?

Yanında yer alanların da katkısı büyüktü. Her konuştuklarıyla bana çalıştılar. Benden kaçan oyları tekrar bana kovaladılar. Biri yarış boyunca halam dedi durdu. Halasını iknaya uğraştı. Oy birliği olmazsa kriz çıkar dedi. Öbürü milletin gözbebeği gökte havalananlara kafayı taktı. Ayağına dolandı. Bir de seçmeninin bir kısmını sandığa getiremeyiz dedi. Bir diğeri kazanacak aday değilsin deyip önce çekip gitti, ardından geri geldi. En önemlisi de daha dereyi görmeden paçalarını sıvamalarıydı. Miras ve ikbal peşine düştüler. Terör örgütü de söz ve eylemleriyle yanımda idi. Terörle bağını kesmeyenler de hakeza. Ben Allah’tan bir göz istedim. Onlar bana iki göz verdi. Terörle vurdum onları. Terörü gören ağır ekonomik krizi unuttu. Bir diğeri de benden kaçan seçmenin kime gittiğini iyi test ettim. Onları havuzuma aldım. Benden kaçan diğer ortaklar sayesinde bana geri geldi. Onlar ise oy ağırlığı olmayanlarla yola çıktı. Katkı sunamadıkları gibi yük oldular.

Seçime bu şekil girdiniz.

Evet, en zor seçimi rakiplerimin sayesinde bir kez daha kazandım. Onlara kızdığıma bakmayın. Onlara minnettarım. Yanımda olsalardı, bana bu derece katkı sunamazlardı.

Ama efendim, çok çalıştılar. Durmadan dolaştılar.

Doğru, benden fazla koşuşturdular. Benden çok çalıştılar. Ama hepsinin çabası beyhude çaba idi ve bal yapmaz arı gibiydiler. Hepsi bilmeden bana çalıştılar. Kaş yapayım derken göz çıkardılar. Hatta bu yaptıklarına karşı hiç sahaya inmesem olurdu. Çünkü kırdıkları her pot bana oy olarak geri döndü. Bana hiç oy vermeyecek bile kötünün iyisi deyip gelip bana oy verdi. Sayelerinde küllerimden yeniden dirildim. Hasılı bana bir kez daha zirveyi teslim eden bu ezeli rakiplerime minnettarım. Seçme imkanım olsa, yine aynı rakipleri seçerim. Sağ olsunlar, var olsunlar. Allah başımdan eksik etmesin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde