Ana içeriğe atla

Benim Dünyam

Merkez Bankası faizleri yükseltmiş. Ne dersin?

Ne diyeyim, yükselmesi gerekiyormuş demek ki.

Ama nass vardı hani? Ne güzel indiriyorduk.

Varsa var. Ne yapalım yani? Nass kaçıyor değil ya. Daha orada duruyor. Dursun şimdilik. Zamanı gelince kullanılır.

Bir çelişki yok mu burada? Hani bir şey bir şeyin sonucu idi? Bir şeyin o şeyin sonucu olmadığı ortaya çıktı.

Yanlıştan dönülmüş demek ki.

Yanlışın var.

Ama faiz artırıldı.

Artırılmış olabilir ama bu görüşten vazgeçildiği anlamına gelmiyor.

Burada bir gariplik yok mu?

Olabilir ama insanları inandığından ve doğru bildiğinden vazgeçirmek zordur.

Bir şey doğru ise doğrudur, yanlış ise yanlıştır.

O sana göre. Bir de onun gözünden bakmak gerek. İnsanın doğruları atom gibidir, aynı zamanda yanlışları da. Atomu ise parçalamak biliyorsun, zordur.

Ama herkes Mersine giderken tersine gitmek değil mi bu?

Bak kardeş! Zorlama istersen. Git işine. Başka işin yok mu senin.

Tamam kestim. Bir şey dediğim yok. Ha içimi dökeyim istemiştim.

Susmak en iyisi ve de bir nimettir, hele sözün bittiği yerlerde.

Haklısın.

Sen en iyisi içini dökecek içinde bir yer bul. Hiç dışa vurmadan içini, içine dök dur. Fikrin içinde doğsun, yine içine batsın.

Anlamaya başladım galiba. Bir ülkede doğan nehrin o ülke sınırları içinde dökülmesi gibi bir şey bu. Ülke dışına çıkmamak yani. Ya da güneşi içimde doğurup içimde batıracağım.

Bak aklın çalışmaya başladı. Neyse sen boş ver bu meseleyi de ben sana kendimi anlatayım. Bir konuda ben de bundan farklı değilim.

Lütfen!

Dünya dönüyor, değil mi?

Evet, şüphen mi var?

Şüphem yok da sen gel, onu benim külahıma anlat.

Anlamadım.

Anlamaman ayıp değil. Zira bunu kimse anlamıyor.

Kendini anlatacaktın?

Anlatayım. Bilim ve herkes dünyanın döndüğüne inandığı için ben de inanıyorum ama buna ikna olmuş değilim. Utanmasam, dünyanın döndüğüne inanmayacağım. Çünkü aklım almıyor. Geçmişte bunu birkaç yerde dillendirdim. Beni tefe koydular. Tefe konmaktansa, içime attım. Nicedir bu doğrumu içimde tutuyorum. Dünya dönse de bana göre dönmüyor. Bugün dünyanın dönmesi, benim bu fikrimden döndüğüm anlamına gelmiyor. Zira ben aynı yerdeyim ve dünya dönmüyor.

Ama herkes dünyanın döndüğüne inanıyor.

İnanıyor olabilir. Herkes böyle inanıyor diye ben bu görüşümden vaz mı geçeceğim? Varsın bu dönen dünya sizin olsun, benim küçük dünyam bana yeter de artar bile.

İlginç! 

İlginç, garip ve dahası dünyaya meydan okumadır bu. Tüm bunları da biliyorum. Ne edersiniz ki ben buyum ve bundan dolayı kimseye de kızmıyorum, kendime de. Bu fikrim garip olsa da bir iyi yönüm var. Bu fikrimden dolayı dünyayı döndürmeye kalkmıyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde