Ana içeriğe atla

Tedavisi Ötelenen Hasta

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek'in önümüzdeki mahalli idare seçimlerini kastederek "Seçim keşke yarın olsa" şeklinde bir temennide bulunduğu gazetelerde yazılıp çiziliyor. Sayın Şimşek'in böyle yakınmada bulunup bulunmadığı iddiayla ilgili olarak böyle bir beyanım yok şeklinde bir açıklama yapmadığına göre sükut ikrardandır sözü gereği böyle bir yakınmada bulunduğunu doğru kabul etmek gerek.

Şimşek'in bu yakınmasından, ekonominin çok kötü olduğu, bir an evvel tedaviye başlanması gerektiği fakat önümüzdeki seçimin yakın olması dolayısıyla sonuç alıcı tedaviye başlayamayacağı, mecburen seçime kadar pansuman tedbirlerle bu işi götüreceği, seçimden sonra neyi gerektiriyorsa ekonomiyi ameliyat masasına yatıracağı şeklinde anlamak yanlış olmaz.

Çünkü ekonominin nicedir komada olduğu zaten herkesin malumu. Zamanında tedbir alınmayıp genel geçer ekonomi kuralları dışında maceraya girildiği, bunun da bize pahalıya patladığı, üzerine de nicedir tedavülden kaldırılmasına rağmen seçim kazanmak için seçim ekonomisinden kaçınılmadığı, bunun da ateşler içinde hasta yatan ekonominin, üzerine benzinle gitmek olduğu su götürmez bir gerçek.

Ekonominin hali pürmelali yani iyileşmesi mucizelere kalmış, tedavisi için acil müdahale gerekirken ötelemek, ekonomiyi daha da kötüye götürecektir. Çünkü her öteleme hastayı daha da hasta edecektir. 

Hepimiz biliriz ki hastalığın olumlu sonuç verebilmesi ve hastayı ayağa kaldırması için işinin uzmanı bir doktorun hastalığı zamanında erkenden teşhis etmesi, vakit geçirmeden tedavi uygulaması gerekir. 

Hasta, hasta olduğu halde doktora gitmez, gerekli tahlil ve tetkikleri yaptırmaz, hastane ve doktordan kaçarsa, bu hasta kendiliğinden iyileşmediği gibi bir müddet sonra vücut iyice zayıf düşer. Bu aşamadan sonra hasta doktora gidip tedaviyi kabul etse bile hastanın iyileşmesi zordur. 

Ekonomi de bir nevi insan vücudu gibidir. İnsan nasıl hasta olduğunda tedavi alması gerekiyorsa, ekonominin de tedavi olması gerekir. Her gecikme, pansuman tedbirlerle öteleme, hastalığı görmezden gelme ekonomideki hastalığı iyice derinleştirir. 

Anlatmak istediğim sanırım anlaşılmıştır. Hoş, ben anlatmasam da bu hastalığın tedavisinin nasıl olması gerektiğini herkes biliyor. Durum bu iken siyaset seçim gailesi nedeniyle ekonomiye neşter vurmuyor. Geçmişte öyle siyaset örnekleri gördük ki “Seçim öncesi zam yapacak kadar enayi değilim” sözleri belleklerimizde silinmeyecek şekilde yer etmiştir.

Memlekete ve insana zarardan başka zerre faydası olmayan seçim öncesi verme, gülücükler dağıtma, seçim sonrası ağır tabloyu vatandaşa boca etme anlayışı, maalesef tıpkı insan ve ekonominin hastalığı gibi siyasetimizin de tedavi gerektiren bir hastalığıdır. Bu da her şey halkın hizmeti içindir, halka hizmet Hakka hizmet düsturuyla hamaset yapan siyasetin ülkeye verdiği en büyük zarardır. Zira siyasetin derdi ülke ise bilinsin ki bu aymazlık ülkeyi dert edinme değildir. Mesele ülke ise seçim teferruat denilir, hangi alanda olursa olsun, hastalığın tedavisi için uğraş verilir. Beklenmez, ipe un serilmez, anında müdahale gerekir. Üç beş oy ve ikbal uğruna memleket feda edilmez.

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Yazınızı okudum ve çok beğendim. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim. Ülkenin gerçeklerini gören ve her şeyin farkında ve bilincinde olan şuurlu kardeşlerimi gördükçe benim umutlarım yeşeriyor. Darısı başlarını kuma gömenlere olsun.
    Tüm hastalıklardan ve kötülüklerden uzak, sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin, Allah hepimize sağlık, sıhhat ve huzur versin inşallah. Kafasını kuma gömenler, gerçeklerle yüzleşmek isteyenler o kadar çok ki şuurlu insanlara hep galip gelir ve onların dediği oluyor. Ceremesini de herkes çekiyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde