Nasrettin Hoca'nın Timur'la arasında geçen fil hikayesini
bilirsiniz. Bilmeyenler için kısaca anlatayım. Bilenlere de hatırlatmış olayım.
Timur'un bir fili var. Bu fili Timur salmış alana. Kimin neyi varsa yiyip için
telef ediyor. Vatandaş illallah demiş ama Timur'un korkusundan gidip şu filini
çek diyemiyor. Sonunda epey bir kalabalık bir araya gelmiş. Önlerine de
Nasrettin Hoca'yı almışlar. Hep birlikte Timur'a filini şikayet edecekler.
Yollanmışlar Timur'a doğru. Tam
huzura varacaklarında Nasrettin Hoca sağına soluna ve arkasına bakmış.
Kalabalıktan eser kalmamış. Yolunu bulan tüymüş. Bu durumu gören Hoca
görürsünüz siz demiş ve Timur'un yanına girmiş. Timur'a "Efendim, sizin
filinizden çok memnunuz. Yalnız filiniz yalnızlıktan sıkılıyor. Yanına ikinci
bir fil daha istiyoruz" demiş. Halkın memnuniyetini esas alan Timur bu
isteği memnuniyetle yerine getirir ve ikinci fili verir.
Dışarı çıkınca sevinçli haberi bekleyen
ahali ne oldu ne oldu diye Hoca'ya sorar. Hoca da ikinci filiniz hayırlı olsun
deyip yoluna revan olmuş.
Timur ile Nasrettin Hoca aynı zamanda yaşamadığı, haliyle birbiriyle
karşılaşmadığı malum olunca tarihte böyle bir olay da olmamıştır. Böyle de olsa
bu kıssadan hisse çıkarmamıza mani bir durum yoktur.
Hikayeye dönersek, Timur zarar vereceğini bile bile filini şehrin
içine salıyor. Filin yediği önünde yemediği arkasında. Tüm ekili araziyi tahrip
ediyor. Halk bu durumdan muzdarip. Ama ne yapsınlar. Fil koca Timur’un. Heybetli
mi heybetli. Bunu ona söylemek, filinden rahatsız olduklarını söylemek cesaret ister.
Çünkü karşılarında zalim mi zalim biri var.
Bıçak kemiğe dayanmış olmalı ki korkuyla yaşamaktansa, gerekirse
ölmeyi göze almışlar. Hepimizi öldürecek değil ya demiş olmalılar ve hep birlikte
Timur’a bu durumu izah etmeye yeltenmişler. Ama bu cesaretleri Timur’un kaldığı
sarayı görünce uçup gitmiş ve Hoca’yı bir başına bırakarak arazi olmuşlar.
Cesaret gösterip dertlerini anlatmak ve bu dertten kurtulmak
yerine tüyüp korkuyla yaşamayı seçen bu insanların kendisini yarı yolda bıraktıklarını
gören Hoca da görürsünüz dercesine ikinci fil talebinde bulunur ve birinden dertli
olan ahalinin nur topu gibi ikinci fili olur. İki fille birlikte yaşamaya devam
ederler. Artık iki filden nasiplerine ne kalırsa. Buna da yaşama denirse tabi.
Kendi dertleriyle ilgili bir konuda ahalinin kendi aleyhlerine
olacak şekilde Hoca’yı yalnız bırakmaları hoş değil. Bunun tasvip edilecek bir tarafı
yok. Şu bir gerçek ki kendi düşen ağlamaz. Çünkü kendi derdinin ucundan tutmaktan
kaçınanlar hep sorunla yaşamaya devam edeceklerdir. Halbuki Timur’un yanına varsalardı,
bir defa korkacaklardı. Belki de sorunları çözülecekti. Bu aşamadan sonra geri kalan
ömürlerini fillerin verdiği zararlara saç baş yolarak geçirecekler.
Yine bir gerçek var ki ahali korkudan kaçsa da bir an için cesaret
örneği göstermeleri takdire şayan. En azından Timur’un kapısına kadar varabilmişler.
Aynı zamanda filin verdiği zarardan haberdarlar, bunu Timur’a söyleyemeseler de
bu durumdan rahatsızlar.
Konuyu bağlamak istersek, öyle insanlar var ki Timur’un filinin
verdiği zarardan fazla zarar görüyor. Bu zarara rağmen dertlenip sızlanmıyor. Dertlenip
sızlanmayınca haliyle hallerinden şikayetçi de değiller. Bundan da ötesi yaşadıkları
zararı savunuyorlar ve bu hallerinden memnunlar. Memnuniyetlerinden, durmadan hallerine
şükrediyorlar. İşin garip ve trajikomik tarafı da bu.
Yorumlar
Yorum Gönder