Ana içeriğe atla

Bozukluklardan Kurtulma Zamanı

Oğlum, şu 25 ve 50 kuruşları ve 1 kiraları al yanına.

Ne yapayım bunları?

İster harca ister bir bakkaldan tümlet.

İyi de sen bu bozuk paraları bir kenara koyardın lazım olur diye. Tedavülden mi kalkıyor yoksa?

Tedavülden kalkmaya kalkmadı evlat. Hâlâ geçerli.

İhtiyaç mı kalmadı?

İyi bildin evlat. Ekmek 4 lira iken ekmek üstü verirlerdi. Bazen de bozuk 2 liran var mı derlerdi. Kısaca ekmek alırken lazım oluyordu. Bir de esnaf çay ocaklarında çay 4 lira idi. Orada da bozuk para lazım oluyordu. Şimdi ekmek de 5 lira oldu, çay da. Beş liranın altında marketlere gidip alacağım bir ürün neredeyse kalmadı. Haliyle bu bozuk paralara ihtiyaç kalmadı.

O zaman bu bozukluklardan kurtulmak istiyorsun.

Aynen öyle.

Bayram geldi çocuklara harçlık verirsin.

Bu paraları çocuklara uzatsan, sana sırtını döner. Elimi öptüğüne bin pişman olur.

Dilenciye verirsin.

Onların da alacağını sanmıyorum.

Bir ihtiyaç olunca hepsini toplar, alışveriş yaparım.

Uğraştırma evlat beni. Şu cenazeden kurtulalım artık. Şu aşamadan sonra bakkal, market de almaz bunları.

Bir ara halletsem.

Oğlum, bir an evvel kurtulalım.

Niye bu kadar acele ediyorsun? Abartmıyor musun?

Acele ediyorum. Çünkü bu işimi görmez ve işe yaramaz bozuklukların verdiği zararlardan bir an evvel kurtulmak istiyorum.

Ne zararı var ki?

Zararı olmaz olur mu? Cebimde kalabalık ve ağırlık yapıyor, pantolonların delinmedik cebi kalmadı. Yürürken şıngır şıngır ediyor. O yüzden ister harca ister at ister sat. Beni bir an evvel bu azaptan kurtar.

Değeri kalmasa da para. Atılmaya atılmaz, satılmaya da satılmaz.

Niye evlat? Çoğu bu bozuklukları atıyordu. Yürürken görürdüm hep. Şaşırırdım niye atıyorlar diye. Kurtulmak içinmiş meğer. Satmaya gelince, eskiciler sanırım demir değerinde kilo ile alıyormuş. Üstelik verdiğinden de fazla ediyormuş.

O zaman bu bozukluklar tedavülde olsa da fiiliyatta kalkmış.

Maalesef. 

O zaman darphane basmasın bu paraları?

Doğrusu bu aslında. En azından bu paraların basımı için devlet daha fazla zarar etmemiş olur. 

Zarar derken?

Evlat, bu bozukluklar ederinden daha maliyetli imiş. Bu yüzden tedavülden kalkarsa, devlet kâra geçmiş olur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde