Ana içeriğe atla

Kendisini Sorgulaması Gereken Parti

Bir parti herhalde çeşitlilik olsun diye değil, iktidar olup ülkeyi yönetmek için kurulur.

Diyelim ki bir partini iktidar olacak tabanı yok. Ama tabanını Mecliste temsil etmek, onların ve memleketin sorunlarını dile getirmek ve çözüme kavuşturmak için seçimlere girip Meclisteki yerini alabilir. Demokrasilerde buna da ihtiyaç var.

Ama bir parti hep iktidar olmak ve iktidar alternatifi olarak seçimlere katılıyor, alternatif ve iktidar olamadığı gibi her seçimde yüzde yirmi beşin üzerine çıkamıyorsa, bu parti iktidara geleceğim, alternatif olacağım diye niye ortaya çıkar?

Alternatif olarak ortaya çıkan parti; bir, üç, beş defa seçime girer. Her seçimin sonu mağlubiyet ve iktidar olmaktan çok uzaksa, bu parti kaç defa, sürekli niye seçimlere girer? Sayısız seçime girip hepsini kaybeden bir partinin kendini sorgulaması, benimle olmuyor deyip kenara çekilmesi, bükemediği eli öpmesi, alternatif olacaklara takoz olmaması, onlara yol açması daha uygun olmaz mı?

Diyelim ki iktidar ve iktidar alternatifi olamasa da Türkiye’nin ikinci büyük partisi. Bir şekil Mecliste yer alıyor. Seçimlere giderken benimle olmuyor deyip partisinden yeni yüzlerle seçimlere katılması daha mantıklı olmaz mı? Hep kazanan partinin liderini değiştirmemesini anlarım. Çünkü kazanıyor. Hep kazanan bir adayı parti niye değiştirsin? Kazananın değiştirilmemesi anlaşılır. İşin garibi hep kaybeden de değişmiyor. Bu normal mi sizce?

Diyelim ki yenilen güreşçi, güreşe doymaz misali, hep kaybeden kaybedeceği seçimlere tekrar girmek istiyor. O partinin yetkili kurulları, delegeleri seçime niçin yeni bir adayla gidelim demezler?

Görüyorum ki hep kazanan hal ve gidişattan memnun. Kim memnun olmaz ki. İşin ilginci, bir değişikliğe gitmediğine göre hep kaybeden de halinden ve pozisyonundan memnun.

Kaybeden de kendini yenilemeyip siyaset arenasında boy gösterdiğine göre acaba bu ülkeye biçilen rol bu mudur? Alternatif diye çıkarılan partinin görevi ve misyonu iktidarı iktidarda tutmak mıdır? Bulundukları pozisyon itibariyle iktidara çalışmak denir buna. Bu partinin ve liderinin böyle bir niyeti olmasa da sonuç iktidarı değiştiriyor mu? Değiştirmiyor.

Belli ki bu parti bu ülkede alternatif olacak çapta değil.

Belli ki bu parti halka güven vermiyor.

Belli ki bu parti halkı tanımıyor ve halkına yabancı. Halka rağmen halkçılık yapıyor.

Belli ki bu partiye yön verenler sırça köşklerde oturuyor.

Belli ki bu partinin etkili ve yetkili kişileri halkı okuyamıyor, halkı ikna edemiyor.

Belli ki bu parti ülke siyasetinin önünü tıkıyor.

Belli ki bu parti demokrasinin önündeki en büyük engeldir.

Belli ki bu partinin ilk ve son misyonu ve siyasette yer almasının nedeni, bir başkasını iktidar yapmak içindir.

Belli ki bu parti müzmin muhalifliği misyon edinmiş, küçük olsun, benim olsun felsefesini benimsemiş.

Belli ki bu parti ne uzayan ne de kısalan mutlu bir azınlığın partisidir.

Belli ki bu parti bir oyunun önemli bir parçası ve oyunun figüranıdır. 

Hasılı, bu parti ya alternatif olmalı ya da siyasetin önünü açmalı. En azından gölge etmemeli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde