Ana içeriğe atla

Oğlum Ekmek Kuyruğunda

Tasarruf tedbirlerini artırmamız lazım. Ekmek beş lira olmuş.

Ekmeğin neyini tasarruf edeceğiz. Alacağız mecburen.

Alacağız almaya da yine de tasarrufun yollarını bulmalıyız. 

Ne yapabiliriz?

Gelin hep beraber düşünelim. 

Mesela? 

Ekmeği bırakabiliriz mesela. Üstelik kilo sorunumuz da olmaz. 

Bu olmaz. Ekmeksiz bir yemek ve hayat düşünemiyorum. Sonra bir kilolu biz miyiz? Herkes kilolu. 

O zaman bayat ekmek alacağız. Üstelik hazmı kolaydır. Ne mideye oturur ne de cebe koyar. 

Bayat bayat da gitmez ki. 

O zaman ekmeği azaltacağız. 

Bu güzel fikir. Yalnız yemeye başlayınca kendimizi alamıyoruz.

O zaman bir öneri de sen getir.

Aklıma ekmek almanın dışında bir şey gelmiyor. 

O zaman ekmek almaya günlük sen gideceksin. 

Giderim. 

Giderim diyorsun da salgından bu yana ekmek aldığın var mı?

Ama pandemide bize yasak kondu. Mecburen sen aldın. Hazır pandemi riski de kalmadığına göre günlük ekmeği sen alacaksın.

Benim için zor olacak ama ekmeksiz yemek yiyeceğime katlanırım herhalde. Zaten fırın da yakın. 

O zaman tasarruf tedbiri nerede kaldı? Ekmek alacağız ama ekmeği eve yakın fırından almayacağız?

Nereden alacağız?

Günlük ekmek alacağız ama bunu fırından değil, halk ekmek alacağız. 

Halk ekmek kaç lira? 

3,25 TL. 

Ekmekte 1,75 tasarruf yapacağız o zaman. 

Aynen öyle. Yalnız? 

Yalnız derken? 

Biraz uzak. 

Gider gelirim.

Gidip gelmekle iş bitse. 

Daha ne?

Dahası ekmek kuyruğu var. Günlük kuyruğa girip bekleyeceksin. Çünkü epey yoğunluk var. 

Ona da tamam. 

Sıraya girdin. Tam sana geldiğinde ekmek bitebilir.

O zaman fırından mı alacağım?

Hayır. 

Ya ne yapacağım?

Sıranı kaybetmeden yeni ekmeğin gelmesini bekleyeceksin. 

Olur mu öyle?

Madem bu ailenin bir ferdisin. Ekmekten de vazgeçmiyorsun. Geriye bu diyardan gidemeyeceğine göre ya bu deveyi güdeceksin ya bu deveyi güdeceksin. 

Son sözün bu mu?

Budur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde