Ana içeriğe atla

Paylaşımlarda İtina

İlim müminin yitiğidir. Nerede bulursak alalım. Bunda bir beis var mı? Yok.

Faydalı gördüğümüzü başkası da yararlansın diye paylaşabilir miyiz? Bunda da bir sakınca yok. Hatta iyi bile olur. Bu vesileyle belki de hayra vesile olmuş oluruz.

Tüm bunları yaparken de bunu kendimize mal etmeden, “falandan aldım” dense veya yazanın ismine yer verilse, daha şık olmaz mı? Şıktan da öte olması gerekendir.

Bilelim ki isme yer vermek kişinin itibarını düşürmediği gibi yüceltir. Bilgiye, araştırmaya ve alıntı yaptığı kişiye saygının bir gereğidir.

İlgili kişinin ismine yer vermemek -kişinin böyle bir kastı olmasa da- bu benim mahsulüm anlamına gelebilir. Bu da başkasına ait emeği sahiplenme anlamına gelir. Bu da başkasının malını izinsiz almaktır. Buna da mal sahibinin rızasının olacağını sanmıyorum.

Yazanı veya orijinal fikrin sahibini bulamazsak, o zaman isme yer vermeye gerek yok. Böyle durumlarda bile yazının sahibinin ismine rastlayamadım veya alıntı demek ya da alıntıyı tırnak içine almak gerekir diye düşünüyorum. Böyle yapmakla bilginin kaynağına yer vermiş oluyoruz.

Tüm bunları yapmak çok zor olmasa gerek. Zor olmasa da yazının sahibine yer vermeyen hatta ismini silip kendisine mal ederek paylaşan o kadar çok kişi var ki yaptıkları tek kelimeyle intihaldir. Bu da hırsızlıktan başka bir şey değildir. Nedense maddi hırsızlığı ayıplarken bilgi hırsızlığını özümsedik iyice. Zamanında sınıf geçmek için çok kopya çektiğimizden olsa gerek.

Burada isme ne gerek var, önemli olan insanların faydalanması değil mi demeyin. Hiç çekemem. Zira ne şakanın sırasıdır ne de sulandırmanın. Bu ikisi de değilse, vahim bir durumla veya patolojik bir vakayla karşı karşıyayız demektir.

Konu intihalden açılmışken burada bir hakkı teslim edeyim. Sosyal medyada başkasının adına açılmış, tek görevi trollük olan, birilerini övmek, birilerini yermek amaçlı o kadar sahte hesap var ki bu tür hesapların müşterileri, noktası virgülüne dokunmadan bu tür paylaşımları durmadan paylaşıyorlar. Bilime, emeğe saygı ve amaca hizmet diye buna derim. Bu tipler intihale hiç yeltenmezler. Tek farkına varmadıkları ya da farkında iseler de görmezden geldikleri, bu paylaşımlarının sahte olduğudur.

Profil ve paylaşımın bir algı oluşturmaya yönelik sahte olduğu ayan ve beyan iken bu tür paylaşımlar niçin yapılır? İnanın, anlamak zor. Bu tipler sahte olduğunu bildiği halde yine de paylaşıyorlarsa, vay halimize! Bu tipler unutmasınlar ki bu yaptıkları tek kelimeyle yalandır ve iftiradır. Bu durumda bu tipler bilsinler ki bu yaptıklarıyla, ben başkasının yalancısıyım diyorlarsa, unutmasınlar ki her duyduğunu aktarana bu yaptığı günah olarak yeter de artar bile.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde