Ana içeriğe atla

İster misiniz tacı tahtı bırakıp hep yollara kan revan olsun!

Yıllardır ana muhalefetin liderliğini yapan ama bir türlü gündem oluşturamayan siyasimiz sanırım gündemin başköşesine oturdu. Üstelik ünü ülke sınırlarını da aşmış durumda. Böylesi duruma kedi olalı bir fare tuttu denir bizde.

Malumunuz partisinin bir milletvekilinin Yargıtay'da onanmamış 25 yıl bir hapis cezası alması dolayısıyla “kendim için bir şey istiyorsam namerdim” misali siyasimiz iki gündür yollara düştü. Hedefinde İstanbul Maltepe var. Belirlenen süre 28 gün. Siyasette partisine pek bir katkıda bulunamasa da bakarsınız  'adalet yürüyüşü' kendisine ve partisine bir ikbal getirebilir. 

İki gün oldu yürüyüş startını vereli. İhtiyar delikanlı gibi maşallah! Günümüz gençlerine taş çıkarırcasına yorulmadan, usanmadan yürümeye devam ediyor. Üç-beş kilometre yolu yürümekten aciz gençlerimize örnek olsun siyasimizin bu davranışı. Dile kolay 450 km yürüyecek. Elinde 'adalet' yazılı pankartı bana ilkokul çocuklarının 23 Nisan yürüyüşünde ellerinde taşıdıkları "Bugün 23 Nisan/ Nasıl sevinmez insan" yazılı pankartları hatırlattı.

Bakarsınız bu yürüyüş siyasi parti liderimizin aynı zamanda bir yol haritası olur. Bu uzun maratonu azim ve gayretle bitirebilirse belki siyasimiz tasını, tarağını toplar, bundan sonra yollar yürünmekle aşınmaz diyerek sadece Ankara-İstanbul arası ile yetinmez, tüm Türkiye'yi dolaşmaya kalkar. Hatta dünyaya açılabilir. Siyaseten aldığı müzmin muhalif unvanından sonra 'yürüyen adam' namıyla müşerref olur. Sonra iki günlük iradesinden ben bunu görebiliyorum kendisinde. Onda bu irade var. Yürüdükçe iyice pişer. "Bir lokma bir hırka" diyerek derviş misali dünyayı ve dünyalık işleri elinin tersiyle iter; "Mal da yalan, mülk de yalan" der, tüm dünyayı arşınlar. İki gündür yollarda gösterdiği efor göz kamaştırmadı değil hani. İster istemez acaba yanlış meslek mi seçti, kendisinden iyi bir atlet olurmuş, dedirtti herkese. Demek ki insan zorda ve darda kalmaya görsün kendisinde gizli kalmış cevherleri bir bir ortaya çıkarabiliyor. Yeter ki insan azmi elden bırakmasın, araya araya buluyor muradını. Zaten bizim kültürümüzde bunun yeri var. Malumunuz Belh Sultanı İbrahim Ethem ismini duymuşsunuzdur. O, kuş tüyü yatağında yatarken damdan gelen tıkırtı ile uyanır. “Kim var orada?” diye seslenir. Damdaki adam, “Kaybettiği devesini” aradığını söyleyince sultan, “Behey gafil, damda deve mi aranır?” deyince adam, “Damda deve aranmaz da kuş tüyü yatakta Cennet nasıl aranır” cevabı verir. Bunun üzerine İbrahim Ethem tacını tahtını bırakarak sultanlığa veda eder ve kendisini ilme verir. İbrahim Ethem sultan olarak kalsaydı diğer krallardan biri olarak tarihteki yerini alıp unutulup gidecekti. Ama tahtından feragat edince adı ve sanı günümüze kadar gelmiş biri oldu. Sayın ana muhalefet lideri de öyle zannediyorum İbrahim Ethem’in yolundan gidiyor. Ankara’da makamında oturup sıcak yatağında yatmaya devam etseydi diğer muhalefet liderlerinden biri olarak bilinip tarihteki yerini alacaktı. Ama adaleti ve hak aramayı yatağında arama kolaylığını bırakarak yollara kan revan olması onu bugüne kadar olduğundan daha fazla meşhur edeceğe benziyor.

Hasılı, siz ne derseniz deyin, ana muhalefet liderimiz doğru yolda. Beğenseniz de beğenmeseniz de çıktığı bu adalet yürüyüşünde Nirvana’ya ulaşacağa benziyor. Bakarsınız günümüz Gandi’si olur. Yürü müzmin muhalifimiz! Seni kim tutar? Kınayanların kınamasına aldırmadan hızını alamayıp tüm ülkeyi arşınla. Bak, hiç olmadığı kadar görsel ve yazılı basın senden bahsediyor. Günlerce millet seni konuşuyor, ekranlardan seni seyrediyor. Analar çocuklarına ileride seni anlatacak bir yürüyen adam vardı diye. Yolun açık olsun! Umarım bu yürüyüşün ülke adaletine bir katkısı olur. 16/06/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde