Ana içeriğe atla

Öğretmen mi Olmak İstiyorsun? O Zaman Gör Gününü!


Türkiye’de çok az kişinin dışında kahir ekseriyet gönülden yapabileceği mesleği seçmez. Herkes gelecek vadeden mesleklerde  kendine bir yer kapmaya çalışır. Sonunda içimize sinse de sinmese de rüzgârın sürüklediği yerde tutunmaya çalışırız.

Öğretmenlik çoğumuzun istemeden de olsa yapmak zorunda olduğu mesleklerden biridir. Bir zamanlar okuduğu okuldan mezun olunca iş alanı olmayanların bile göz kırptığı bir meslektir öğretmenlik. “Hiçbir şey olamasa öğretmen bari olur” denilen meslek yani. Bu düşünceye sahip olanlar çok da haksız sayılmazlar. Çünkü öyle dönemler geldi ki öğretmen ihtiyacını karşılamak için boşta bulunan herkesin istihdam edildiği geniş bir alandır. Bunun için kah lise mezununu 45 gün eğitimden geçirerek enstitü mezunu yapıp öğretmen olarak atadık, kah alanında görev alamayan fakülte mezunlarını okullara öğretmen olarak verdik. Hemen hemen  herkes öğretmenlik yaptı bu ülkede. Hiç öğretmenlik yapmadım diyen ücretli veya vekil öğretmenlik yaparak  okuduğu okullarda öğretmenlik yaptı ya da öğretmencilik oynadı. Yine öğretmen ihtiyacını karşılamak için fakülteler bünyesinde ikinci öğretimler açıldı. Hala da birçok fakülte bünyesinde ikinci öğretimler mezun vermeye devam ediyor.  Seri mal üreten bir fabrika gibi eğitim fakülteleri bol bol mezun verdi. Sonunda mevcut öğretmenlerin alternatifinin alternatifi öğretmen adayları atanmak için gün sayıyor, kimi umutla kimi de ümidini yitirerek. Olan da öğretmenlik mesleğine oldu. Bu meslek grubu hem içeriden hem de dışarıdan gelen etkenlerle itibar kaybetmeye devam ediyor. Eğitim ve öğretimde istediğimiz başarıyı yakalayamama sebebi olarak da hem devlet nezdinde hem de vatandaş nezdinde öğretmenler ordusu görülmektedir.

Nihayet oyun bitti, düşünme zamanı şimdi. Çünkü deniz bitti, kum göründü artık. Devlet öğretmenliğe bir neşter vurma arifesinde bugünlerde. Öğretmeni silkelemeyi, istenen kaliteyi yakalamayı hedeflemekte. “Öğretmenlik Strateji Belgesi” de bu yüzden yayımlandı. Artık bundan sonra hem öğretmen olmak hem de öğretmen olarak görev yapmak iyice zorlaşacak. Kişi öğretmen olmak istese de olamayacak yayımlanan belgeye göre. Çünkü kılı kırk yararcasına konan kriterler her önüne geleni öğretmen yapmayacak görünüyor. Hasılı öğretmenliği yapmak isteyenleri ve öğretmen olmak için eğitim fakültelerini okumayı isteyenleri uzun soluklu bir maraton koşusu bekliyor. İçinizden ben zoru severim, bu işi en iyi yaparım diyenleriniz varsa aşağıda sıraladığım kriterleri yerine getirmesi gerekiyor:

·         Öncelikle üniversite sınavına giren bir öğrenci ilk 240 bin arasına girmelidir. 
·    Eğitim fakültesine kayıt yaptırdıktan  veya bir müddet okuduktan sonra fakülteler bünyesinde kurulan komisyondan ‘Akademik, sağlık ve psikolojik yönden öğretmen olabilir’ onayını almalıdır.
·   “Mesleğe girişte adayların psikomotor ve duyuşsal becerilerinin de göz önüne alan öğretmen yeterlilikleri çerçevesinde seçme sınavları ile lisans başarısı, ürün seçki dosyası, öğretmenlik uygulaması değerlendirmesi, mülakat gibi çoklu kaynağa dayalı değerlendirmelerden atanabilecek puan alabilmelidir.
·  Öğretmen olduktan sonra öğretmen yeterliliğinin ölçülebilmesi için okul müdürü, meslektaş, öğrenci ve veli gibi kişilerin vereceği puanlarla performans göstermelidir.
·      Kariyer basamaklarında ve görevde yükselme, yurtdışında görevlendirilme ve ödüllendirilme için okul müdürü, veli, öğrenci ve meslektaşının vereceği puanlarda başarı gösterebilmelidir.
·  Kariyer gelişimi, terfi ve hizmet puanı alabilmesi için dört yılda bir öğretmen yeterliliğinin ölçülmesi için açılacak sınavda başarılı olmalıdır.
·     Zorunlu yer değişimi denilen rotasyona hazır olmalıdır.

Bunlarda bir şey mi? Bunlar benim için çocuk oyuncağı, bu iş tam bana göre diyorsan hiç durma öğretmen olmak için tüm yollar sana açıktır. “Öyle öğretmenlik yap ki ekmeğini taştan çıkardı, helal olsun desin millet ve devlet sana. Bu şartlarda yapacağın öğretmenlikte yolun açık olsun, iyi nesiller yetiştirmeni temenni ederim. Unutma ki zoru seçeni herkes sever. Ben tüm bunları yapamam, başka bir yol, yöntem yok mu dersen öğretmenliğin dışındaki hiçbir meslek grubunda, iş hayatında böyle kriter yoktur. Seç beğen, hayat senin hayatın… Bil ki kendi düşen ağlamaz. 16/06/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde