Ana içeriğe atla

Kendimi Anlatamadığım Tipler ***

Rabbim bu evrende yarattığı hiçbir şeyi boşu boşuna yaratmamış. Hepsini de yerli yerinde kullansınlar diye insanın emrine vermiştir. İnsana bahşettiği organlar ise tabir yerinde ise bir fabrikalar zinciridir sanki. Her biri Onun ayetidir aslında. Verdiği her şeyden de bizi sorumlu tutacaktır mutlaka. Organlarımızın mükemmelliğini bir organımız işlevini yitirdiği zaman daha iyi anlarız. Dil de aralarında anlaşsınlar diye Allah'ın verdiği nimetlerden biridir. Zira hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar ise konuşa konuşa anlaşabilirler.

Hayatım boyunca Rabbimin verdiği bu lisan sayesinde anlaşamadığım, kendimi ifade edemediğim insanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ne onlar beni ne de ben onları anlarım. Çoğu zaman "Kellim kellim, lâ yenfeu" olur tüm konuşmam. İstediğim kadar dil dökeyim, istediğim kadar örnek vereyim, maalesef bir arpa boyu yol alamam. Zira bu nimet, onlara kendimi anlatmada kifayetsiz kalmaktadır. Kimdir bana kök söktüren bu tipler? Müsaadenizle bunları irdelemeye çalışayım sayfamın geri kalan kısmında.
*Bana, düşünceme, fikrime, zikrime ve tipime ön yargılı olanlar… Kendi düşüncesinden başka bir düşüncenin doğruluğuna inanmayan; kendi zekasına ve kafasına aşık olduğu için gözleri kör olanlardır bunlar.
*Düz mantık, düz kontak ve Aristo mantığına sahip olanlar… Espri, mizah, şakadan anlamaz bu tipler. Kelimelere takılıp kalırlar. Maksadı anlayacak ne kapasiteleri ne de çapları vardır. Bunların hayatında mecaza yer yoktur. Ne dediğini anlasalar bile maksuda giden kelimelere takılıp kalırlar. Ahmak insanın özelliği vardır bunlarda. Parmağın gösterdiği yere değil parmağa bakarlar hep. Sonucunda da sadece parmağı görürler. İyi niyetli olmaya iyi niyetliler ama bakış açıları Harici mantık olunca seni bir kâfir ilan etmedikleri kalır. Kelimeler etrafında döner dururlar. Seni elfazı küfür gördükleri bir sözcüğünden dolayı kafir ilan ediverseler mutluluklarına diyecek yoktur. Dünya kadar yazdığın ve söylediğin sözünü görmezler. Cümlelerinin içerisinden seçtikleri bir kelime ile avlamaya çalışırlar seni. Tek kurtuluşun, “Arkadaş ben bu kelimeyi kullanmakla hata yaptım, iyi ki uyardın, Allah sizin gibi bir dostumu gönderdi, sayenizde düzelttim. Allah beni affetsin” desen, tevazu görünümlü kibirleri tavan yapar.
*Savunmacı tipler… Konuşmana karşı hep savunma mekanizmasını geliştirdikleri için suçluluk psikolojisi içerisinde saldırır, suçlar dururlar seni. Beyni akıllarına değil, midelerine bağlıdır bu tiplerin.
*Seni dinler gibi görünen tipler… Hayal alemindedirler, sadece karşında kafasını sallar, ya da put gibi dururlar.
*Kuyruğuna bastığın tipler…Çünkü menfaatlerine ve beslendikleri damara basmışsındır.
*Alıngan tipler…Her söylediğinden hiç akla gelmeyecek mana çıkartan ve kendine çeken aklı evvellerdir. Bunların seni anlamadıklarını, konuşurken yüz hattından veya sana sordukları alakasız sorulardan anlayabilirsin ya da yanından gidip senden uzaklaştıkları zaman anlarsın. Bir bakmışsın! Küsüvermiş ya da eskisi gibi değil: Mesafelidir sana karşı.
*Kinci tipler…Yıllar geçse de sende gördükleri bir hareketinden dolayı altlarına kırmızı halı sersen de seni görünce kin moduna geçerler, hep öyle yaşarlar.
*Anlamadığını/anlayamadığını kabul etmeyen tipler…”Efendim ben şunu kastetmiştim, sanırım anlatamadım” desen, hemen “Biliyorum, anlamaz olur muyum?” cevabı hazır olanlardır.

Bir elin parmaklarını geçmez dedim de gördüğüm kadarıyla beni anlayamayan ya da kendimi anlatamadığım insan tiplerinin sayısı  baya da çokmuş. Hasılı, aklıma gelen bu tipleri görünce yine de bunları suçlamam. Suç, bana bahşedilen dilde değil, benim anlatamayışımdadır derim çoğu zaman. İmtihanım der, yoluma devam ederim. Mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırım. Ama çoğu zaman burnumda bitiyor böyleleri.

Allah beni ve sizi, anlayanlarla karşılaştırsın.

***18/06/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde