Ana içeriğe atla

Yolda görünce bana selam vermeyen kişi

Adını bilmediğim biri bana sanal alemden arkadaşlık isteği göndermiş. Garip karşıladım doğrusu bu isteği. Sahte hesap mı diye test ettim. Değil, hakiki sanal arkadaşlığı. Ne var bunda? Sanal alemde doğaldır bu tür arkadaşlık diyebilirsiniz. Doğrudur, buna da bir şey diyemem. Fakat bana sanaldan arkadaşlık teklifi yapan kişiyi size biraz anlatınca bana hak vereceğinizi düşünüyorum.

Mahallemde bir okulda müdür yardımcılığı görevi yapıyordu bir zamanlar. Zira birkaç defa okulunda o kişiyi koltuğunda  otururken görmüştüm. Çok  ciddi bir görüntüsü ile gördüm hep. Dağları ben yarattım der gibiydi. Bana ciddiyet ve resmiyet dense Türkiye'de sadece onu gösterirdim.

Bildiğim kadarıyla aynı mahallede oturuyoruz onunla. Çünkü kaç defa otobüs durağında gördüm. Selam vermek için yüzüne baktım, yüz vermedi hiç. Ben otobüs durağında beklerken o geldi, selam verir mi diye yüzüne baktım, hiç pas vermedi. Resmiyet ve ciddiyet böyle bir şey olsa gerek.

Ben de çok hevesli değildim selam vermeye ve selam almaya. Ancak "Tanıdığınıza ve tanımadığınız selamı yayın" diyordu peygamberimiz. Üstelik tenha bir muhitte otobüs/dolmuş beklerken göz göze geldiğin birine selam vermek kadar doğal bir şey yoktu. Ama hiç selam veremedim. Çünkü ne zaman yüz yüze gelsek yüzünü kaçırdı hep. Adama kızsam da gıpta ediyordum gizli gizli. Yıllardır aradığım ciddiyet ve resmiyeti bana öğrettiği için. Ayrıca öyle her gördüğüne selam verecek veya herkesin selamını alacak olsa orta yerde ne ciddiyet kalırdı, ne de resmiyet. Sonra bir selam verse biz hemen şımarır, kırk yıllık tanıdık gibi olur, ulu orta isteklerimiz olurdu. Yüz verirse astarını da isterdik. Zira kendisi bir okulda müdür yardımcısı idi. Adam bu işi biliyordu nitekim. Keşke bu kişiyi yıllar önce idarecilik yaparken tanımış olsaydım daha iyi olurdu. Zira veli, istediği gibi odama dalamazdı. Geç kalmıştım onu tanımada. Prensip sahibi olmak her zaman iyidir. Ciddiyeti seven ve resmiyete hayran biriydi belli ki.

Karşılaştığım zaman bana yüz vermeyen bu kişiye olan hayranlığım maalesef bugün itibariyle sona erdi. Çünkü gerçek hayatta selamı-sabahı esirgeyen kişi bana arkadaşlık isteği göndermişti. Kendi kendine prensibini çiğnemişti. Onu idol kabul etmem kısa sürdü. Demek ki gerçek hayatta ciddi ve resmi olmak gerekiyormuş ona göre. Sanaldan arkadaşlığın kime ne zararı vardı ki. Hem böylece sanaldan da olsa arkadaş sayısını artırmış oluyordu. Profiline baktım, arkadaş sayısı da epey fazla maşallah. Bu  kadar arkadaşı ciddiyet ve resmiyetinden dolayı edinmiş olsa gerek. Adı geçen kişi müdür yardımcısı değil de ya bir de müdür olsaydı acaba nasıl bir tavır takınırdı? Yanından geçebilir miydim? Bunları da düşünmedim değil.

Bugüne kadar sanaldan arkadaşlık teklifi yapan herkesi kabul ettim. Zira çoğunu tanıyordum. Az sayıda tanımadığım kişilerden gelen arkadaşlık isteğine de olumlu cevap verdim. Çünkü tanımadığım kişinin profiline bakınca ortak arkadaşları gördüm. Zira tanıdığımın  tanıdığı diyerek eyvallah dedim. Fakat bir zamanlar burnu havada pas vermeyen bu kişinin çok makul görünen arkadaşlık isteğine maalesef olumlu cevap veremeyeceğim, bir başka kapıya gitmesini istiyorum. bana gerçek hayatta yüz vermeyen bir kişinin sanaldan ne faydası olacaktı. Ne benim ona, ne de onun bana verebileceği bir şey vardı. Uzak dursun benden. Ne onu, ne gölgesini, ne de ihsanını istiyorum. 05/06/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde