Ana içeriğe atla

Kabe'nin örtüsü niçin siyahtır?

Baştan söyleyeyim Kabe'nin örtüsünün niçin siyah olduğunu bilmiyorum. Siyaha boyayanların ve bu konuyu bilen uzmanlarının mutlaka makul bir izahı vardır. Rengin siyah olmasına herhangi bir diyeceğim ve eleştirim yok. Zira güzel de görünüyor siyah olması. Gözümüz de alıştı bu renge. Rengin niçin siyah olduğunu ele almaya çalışacağım izninizle. Yapacağım açıklamanın hiç ilmi bir gerekçesi yok. Indî bir analiz olacaktır. Çok makul da görmeyebilirsiniz. Hatta eleştirebilirsiniz.

Kültürümüzde İslam'ın rengi denince akla hemen yeşil renk gelir. Aslında İslam'da haki renk yeşil değildir, mavidir. Zaten camilerimizde yapılan tezyinata bakılırsa orada çoğunlukla mavi rengi görebiliriz. O halde Kabe'nin örtüsü niçin siyaha boyanmıştır? Acaba günahlarımızı orada döküp geldiğimizden midir? Zira hadiste peygamberimiz, "Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir," buyurur. Yine bir başka hadisi şerifte mealen, "Usulüne uygun hac eden kimse anasından doğmuş gibi tertemiz olur," buyrulmaktadır. Acaba hayatının herhangi bir safhasında günaha gark olmuş insanoğlu hac veya umreye gidince bilerek veya bilmeyerek yaptıklarından dolayı Kabe'nin etrafında tövbe edip orada bol bol dua edince kendisi temizlenip kirini orada yani Kabe'de bırakıp da mı geliyor. Bırakılan günahlardan dolayı mı Kabe siyahlaşmaktadır?

Kabe'nin örtüsünü siyaha boyayanlar insanın bu günahkar yönünü düşünerek yapmış olabilirler mi? Beyaza boyasalar nasıl ki beyaz kir götürmez hemen görünürse bundan dolayı beyaz düşünülmemiş olabilir. Mavi ve yeşil renk de açık renk sayılır. Siyah renk ise kir götürür. Bundan dolayı belli olmasın diye siyaha boyanmış olabilir.

Biliyorum bu analizimi garip gördünüz ve bıyık altından gülümsediniz. Dedim ya  benimki sadece bir görüş. İsteyen katılır, isteyen katılmaz. Allah usulüne uygun hac ve umre yapanlardan eylesin. 04/06/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde