Ana içeriğe atla

Türk çarığı yerine Batı çarığını tercih edenler! *

Sonu -ci, -cı ile biten -izmlerle işim olmadı hiç. Herhangi bir yere aidiyetim yok. Cemaatlerle de bağım yok. Tam yaşayamasam da Allah'ın isimlendirdiği Müslüman kimliğinden başka bir isimle tavsifi kabul etmem. Irkçı bir insan da değilim. Herhangi bir  ırkı ne sever ne de yererim. Çünkü hangi ırktan doğacağım konusunda benim bir tercihimin olmadığını bilirim. Bu yazımda Arap ülkelerini özellikle körfez ülkelerini yönetenlere biraz verip veriştireceğim. Halklarıyla bir sorunum yok. Sorun ülkesini yönetmede Batılıların oyuncağı olan kukla krallardadır.

Malumunuz başını Suudi Arabistan’ın çektiği Körfez ülkelerinin Katar sorunu var gündemimizde. Bir öğretmenin öğrencisine verdiği ödev gibi Katar’ın yapmasını istedikleri 13 maddelik bir ev ödevi var. 13 maddenin her bir maddesi başlı başına sorun ama burada 5.maddeye dikkat çekmek istiyorum: “Türkiye’nin Katar’daki askeri varlığını derhal iptal et. Katar toprağında Türkiye ile askeri işbirliğini bitir." maddesini okuyunca lafa bak, hizaya gel dedim. Diplomatik dilden yoksun, devlet ciddiyetinden uzak; çölde çadırda yaşamış, insan içine çıkmamış, yol-yordam bilmeyen, görgüsüz bir insanın üslubu bunlarınki. Aklı sıra emir veriyorlar.

Bu çöl bedevilerinin Türkiye ile dertleri nedir diye düşünmeden edemiyor insan. Bunların karın ağrısı ne anlamadım gitti. Yazıklar olsun size! Tüküreceksin yüzlerine. Ama tükrüğüme acırım billahi. İnsanda biraz utanma olur diyeceğim ama benimki de laf yani. İnsan denen varlıkta olur utanma duygusu. Sizler insanlıktan nasibini almamış insan görünümlü varlıklarsınız. Gerçekten Türkiye ile Türk askeriyle ne alıp veremediğiniz var sizin? Size hizmet etmekten başka ne yaptı bu ülke insanı? 

Katar'da ABD üssü de var. Niçin onlardan rahatsızlık duymuyorsunuz?  Yüreğiniz varsa "ABD üssünü de kapat" deyin. O zaman çelişkiye düşmemiş olurdunuz. Çünkü herkes, bunlar yabancı asker istemiyor diye anlayabilirdi. Siz kardinal çarığı göre göre Müslüman çarığına düşman olmuşsunuz. Ama haklısınız. Çünkü iktidarınızı devam ettirebilmeniz onların yolundan gitmenize bağlı. Sizin dilinizden sömürgeci devletler iyi anlıyor. Osmanlı ve Türkiye sizi sömürmediği için kaybetti anlaşılan. Hele Osmanlı, kendisine 'Hadimül Harameyn' diyerek size hizmet etmekten başka bir şey düşünmedi. Ne dilini dikte etti size, ne de sizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarınızı sömürdü. Sizler Arap görünümlü Amerikansınız diyeceğim ama bu da bir değerdir. Siz olsa olsa onların yalakası, işbirlikçisi olursunuz. 

İhanet içindesiniz. Baskı altında yönettiğiniz halka, inandığınız dine, dinin emrettiği ahlaki değerlere, Müslümanlara ve Müslüman alemine karşı hala ihanet içerisindesiniz. İhanetinizde sınır tanımıyorsunuz. Nasıl ki kalite tesadüf değilse sizin ihanetiniz de tesadüf değil.  Siz, İngilizlerle birlik olup Osmanlı’yı arkadan vuran hain atanız Şerif Hüseyin’in neslisiniz. İhanetinizin bedeli olarak sizlere peşkeş çekildi oralar. Siz kim devlet yönetmek kim? Osmanlı’yı parçalamanız sayesinde size o topraklar verilerek sözde bağımsız devlet oldunuz ve o devletin başına da onların ajanı olarak getirildiniz. Sizi hala sağıyorlar. Farkındasınız ama krallığınız onlara bağlılığınıza bağlı. Bu yüzden Türkiye’nin yanında olmanız zaten beklenmez. Ancak Türkiye’yi, Türk askerini düşman olarak görürsünüz.

Yazıklar olsun size! İbrahim peygamberin duası hürmetine karnınız doyuyor bugün. Ümit ederim ki İbrahim peygamber bu beldeyi ilanihaye rızıklandır, demiştir. Eğer öyle değil de faydalandığınız ve Batılıları beslediğiniz deniz maazallah bir gün biterse kim yüzünüze bakar…merak ediyorum. Sizden bir halt ve cacık olmaz. Hata bizdeki sizin gibi beşinci sınıf kişilerden bir şeyler bekliyoruz. Asla birinci sınıf olamazsınız. Kendi ayaklarınız üzere de duramazsınız. O yüzden siz Müslüman çarığı yerine Barı çarığını tercih etmeye devam edin. Yoksa başka türlü oralarda tutunamazsınız. 26/06/2017

* 28/06/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde