Düğün sezonumuz ramazan öncesinde başladı, ramazanda ara
verildi, bayram sonrası hız kesmeden devam edecek görünüyor. Benim derdim
düğünlerle değil, düğünlerde takdim edilen hediyeler. Aslında bu, tüm Konya'nın
derdi. Sesli dillendirilmese de kapalı kapılar ardında konuşulan, kimsenin
memnun olmadığı bir durum bu. Bu konuda birkaç yazı kaleme aldım. Dilim de tüy
bitti dense yeridir. Ama nafile. Kellim kellim ya yenfeu.
Neden bahsettiğimi sanırım anlatabilmişimdir. Malumunuz davet
edildiğimiz düğünlere büyük çoğunluğumuzun götürdüğü hediyeler ağırlıklı
olarak çaydanlık, çay bayrağı, limonata takımı, borcam vs kap-kacak yani küçük mutfak
eşyası. Götürdüğümüz hediyeler düğün sahibinin işine yarar türden değil. Büyük
masraflarla yapılan düğünlerde düğün sahibine lazım olan para iken biz adet
yerini bulsun, dostlar alışverişte görsün misali hala mutfak düzmeye
çalışıyoruz. Düğünlerimizde düğün sahibi mi kazanıyor yoksa züccaciyeciler mi
diye düşünmeden edemiyor insan.
Bugünkü götürdüğümüz hediyeler eski zamanın düğünlerinde iş
görmüştür. Çünkü eski düğünlerde evlenecek çağa gelmiş birine ailesi 12 duvar
yastığı, bir Demirci halısı, bir iki yorgan-yastık ve döşek temin edebilmişse
düğüne kalkar, mutfak eşyası ise düğüne gelen davetlilerin getirdiği
hediyelerle karşılanırdı. Ayrı ev döşenilmesi, evin içinin her şeyiyle
donatılması gibi istekler olmazdı. Eski düğünlerde ihtiyaçtan doğan bu mutfak
eşyası hediyeleşmesi uzun yıllar bir ihtiyacı karşılamıştır. Bugünün düğünleri
eskinin düğünlerine benzemiyor. Neredeyse mutfak eşyasına varıncaya kadar
tepeden tırnağa bir eve ihtiyaç olan ne varsa düğün sahipleri tarafından
alınıyor şimdi. Evlenen çift ve tarafların anne babası düğüne gelen hediyelere yüzünü
dönüp bakmıyor. Ambalajı açılmadan gidilecek düğünlere götürülmek üzere varsa
evin izbesine veya çatısına konuyor. İşin garibi ne düğün sahibi bu şekil gelen
hediyelerden memnun ne de düğüne hediye getiren.
Elimiz boş gitmesin, ayıp olmasın, adet yerini bulsun diye
kimimizin evinde olandan kimimizin market veya züccaciyeciden para vererek
götürdüğümüz hediyelerin sadra şifa olmadığını hepimiz biliyoruz. Bundan
dertliyiz. Ama dertten kurtulmak için silkinmiyoruz. Bunun için ne yapılması
gerekir diye kafa yormamıza da gerek yok. Malumun ilamı olsa da eğer amaç düğün
sahibinin derdine ortak olmaksa o zaman ne yapılması gerektiğini hepimiz
biliyoruz. Bunun yolu imkanlar çerçevesinde az veya çok para vermektir. Bunun
için bazıları sandık koymayı teklif etse de zarfın içerisinde para takdim etmek
en uygun yöntem gibi geliyor bana. Salonlarda para, altın takılmasını hatta
bunu takı töreni haline getirip kameraya çekilmesini uygun görmüyorum. Çünkü
takabilen var, takamayan var. Kimi de düğün salonlarına çiçek gönderiyor. Bunu
da anlamış değilim. Çünkü bunda da çiçek sektörü kazanıyor. Hatta bazıları
çiçekçi ile anlaşmalı olarak geri iade ediyor. Çiçekçi hem satarken hem de
alırken kazanıyor. Düğüne çiçek gönderen iş yeri sahibi de bedava reklamını
yapmış oluyor, bir faydası da davetliler çiçekleri görünce ’Amma da çiçek
gelmiş’ demeleridir.
Çiçekçilik veya zücaciyecilik bir sektördür, yaşaması
gerekir. Asla -kazanıyorlarsa- onların kazandıklarında falan gözüm yok. Benim
derdim düğün sahibini korumak, kollamaktır; yarasına merhem olmaktır; çam
sakızı, çoban armağanı çorbada tuzunun olmasını istemektir. Yok arkadaş! Bana
böyle hediye getirildi, ben de böyle götüreceğim, ben yandım, başkası da yansın
deniyorsa böyle düşünene sözüm olmaz. O zaman düğünlere yine mutfak eşyası
götürmeye devam edelim.
Bana da ‘Sana iyi yakmalar’ demek düşer.
Sözün özü, gideceğimiz düğünlere para vermek “Ev alanla,
evlenene Allah yardım eder” atasözünün gereğini yerine getirmektir.
Konyalıların bu şekil hediyeleşmesi hakkında yazı yazmamdan dolayı gına
gelmişse o zaman düğünlerde kap kacak götürmeye son demeliyiz. 27/06/2017
* 01/07/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 01/07/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder