Ana içeriğe atla

Çok mu Sitemkarım? *

Bayramda ziyaretime gelen bir dostum bana, neyin var dercesine "Sosyal medyadan takip ediyorum, çok sitemkâr yazıyorsun" dedi. Bayram ziyaretleri hasta ziyaretleri gibi olduğu için dostumun sorusuna sessiz kaldım. Çünkü bazı konular vardır ki meramını anlatabilmek için uzun zaman dilimine ihtiyaç olur. Misafirimi uğurladıktan sonra elim nedense bildiğim bir kelime olan sitem kelimesine gitti. Neymiş bir bakalım sitem?

Bir kimseye, bir davranışından ya da bir sözünden dolayı, üzüldüğünü, alındığını ve kırıldığını öfkelenmeden yumuşak bir biçimde söylemek” demekmiş sitem.  Gördüğünüz gibi çok da kötü anlama gelmiyormuş sitemli yazmak. Yaklaşık iki yıldır yazmaya çalışıyorum kendime ait olan ‘dilinkemigiyok.blogspot.com’ isimli bloğumda. Genelde değinmediğim bir konu kalmadı. Hatta aynı konuda birden fazla yazı kaleme aldım. Yazmaya başlarken hiç hesap kitap yapmadan öylesine yazdım. Sadece bir prensip edinmiştim kendime. O da dert edindiğim her konuyu ele almak şeklinde. Zaman zaman gündemi takip ettim, zaman zaman gündemin dışında kalan, fakat sorun olarak gördüğüm konuları ele almaya çalıştım. Şu konuda yazarsam şu kesim alınır diye bir endişe taşımadım. Falan kesim sevinir de demedim. Yazılarımda kendi bildiğim doğru ve yanlışlara yer verdim. Bir konu hakkında başkaları ne diyecek diyerek ‘bekle-gör’ politikası izlemedim. Genel itibariyle olayları değerlendirirken kişileştirmelere yer vermedim. Çünkü derdim kişiler olmadı hiçbir zaman. Hakaret zaten olmaz.

Niyetimde yazılarıma değinmek yoktu. Ama iş beni yazılarıma sürükledi. Tekrar sitemli yazılara gelirsek doğrusu dostum iyi tespit etmiş, yazılarımda hep sitemlere yer var. Olaylara, kişilere karşı sitemim var. Ama bu karamsar olduğum, olaylara olumsuz baktığım ve her şeye karşı geldiğim anlamına gelmez. Değindiğim konular aynı zamanda sadece benim meselem değildir. Toplum içerisinde yaşayan bir kimse olarak çoğu zaman gözlemlerimi aktarıyorum, görüştüğüm insanların hassasiyetlerini dile getirmeye çalışıyorum. Cepheleşme ve kutuplaşmalarda yer almamaya özen gösteriyorum. Olaylara eleştirel yaklaşmaya çabalıyorum. Eleştiri dedimse yapıcı eleştiri benimkisi. Yalakalığı hiç sevmedim, şirin görünmeyi beceremedim bir türlü.

Pekiyi, yaranabildim mi kimseye? Maalesef kimseye yaranamadım. Çünkü kapalı kapılar ardında görüşlerimi benimseyenlerin kapı önünde görmezlere geldiğine şahit oluyorum. Çoğu kimse renk vermemeye çalışıyor, acaba başıma bir şey gelir mi endişesini taşıyor. İnsanların çoğu ortamı koklamaya çalışıyor, nabza göre şerbet vermeyi de iyi beceriyor. Çünkü fincancı katırlarını ürkütmenin başına iş açacağına inandırmıştır kendisini.

Sitemkâr yazılar yazmaktan pişman mıyım? Asla. Hatta zevk alıyorum böylesi yazılarımdan. Çünkü hayat bazılarının göstermeye çalıştığı gibi toz pembe, bazılarının göstermeye çalıştığı gibi felaket değildir. Zira sosyal olaylarda tek doğru yoktur, doğruya giden birden fazla yol vardır. Doğru düşünülen her sosyal olayın mutlaka eksileri de olur. Bunlara dikkat çekmeye çalışıyorum.

Hasılı, sitemkâr yazmaya devam inşallah! Birilerinin işine gelse de gelmese de…En azından derdimi, dert edindiklerimi yazıya dökerek içimi boşaltıyorum. Yetmez mi bu! 27/06/2017

*21. 11. 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde