28 Haziran 2017 Çarşamba

Eğer bir suç toplumun çoğuna sirayet etmişse tavrımız ne olmalıdır?

İslam’da  işlenen suçlara karşı verilecek cezalar bellidir. Çünkü toplumun huzur ve refahı için mutlaka işlenen suça ceza verilmelidir.  Ceza uygularken de amaç suçluyu cezalandırarak diğer insanların o suçu yapmalarını önlemektir. İbreti alem dedikleri de bu olsa gerek.

İslam tarihinde bazı örnekleri incelersek işlenen suçlara bazı zamanlarda ceza verilmediğini görmekteyiz. Bunun nedenine gelince toplumda insanları suça iten illetler olduğunu görürüz.  Mesela, Hz Ömer zamanında hırsızlık yapan kimselere el kesme cezasının uygulanmadığını görürüz. Çünkü toplumda kıtlık vardır, devletin görevi de kıtlığa çözüm bulmaktır.  Devletin çözüm bulamadığı bir ortamda açlıkla karşı karşıya kalan insanların yaptığı hırsızlık cezaları ertelenmiştir.  Doğru da yapmıştır Hz Ömer. Çünkü sosyal adaletin sağlanamadığı zamanlarda hırsızlık olaylarının artmış olması Hz Ömer’i had cezalarını uygulamamaya itmiş olmalı. Hz Ömer’in haddi uygulamaması ayeti inkar anlamına gelmiyor. Burada toplumu hırsızlığa iten sebep açlık illetidir. Bir devletin öncelikli görevi de bu illeti ortadan kaldırmak olmalı diye düşünmüş olmalıdır.

Hz Ömer’in bu uygulaması pekala günümüzde bize ışık tutar diye düşünüyorum. Eğer bir suç toplumun büyük bir kesimini kapsamışsa suç işleyenlere ceza vermekten ziyade suça giden yolların kapatılması gerekir. İlletler ortadan kaldırmadan verilen cezalar insanları yine yeni suçlara itecektir. İslam’da ‘Seddü zerai’ adı verilen bir kavram vardır. Bu, ‘harama giden yolların kapatılması’ demektir. Eğer bir toplumda belli bir suçu işleyen insanların sayısı bir değil, iki değil, üç değil… yüz binleri bulmuşsa devleti yönetenler suçluyla mücadele etmek için önce suça iten illetleri yok etmeli, yani suça giden yolları tıkamalıdır. Ardından hala suç işlemek isteyenler olursa yakasına yapışmalıdır. Devleti yönetenlerin ‘Niçin bu kadar çok sayıda bir insanımız bu suça katıldı? Burada bizim hiç suçumuz yok mu’ diye düşünmelidir. Hatta ilk cezayı kendisine vermelidir. Nitekim yine Hz Ömer zamanında ‘Hatıb b. Ebi Belta’nın oğlunun iki kölesi, Muzeyne kabilesinden bir adamın devesini çaldıklarında efendileri onların ellerini kesmek istemişti. Fakat Hz Ömer, kölelerin efendisinin onları aç bıraktığını öğrenince onların ellerini kesmedi. Bilakis onların efendisini terbiye etmek için, ona çalınan devenin değerinin iki mislini ödeme cezası verdi.’ (islam.tr.net)

Örnekte görüleceği gibi burada Hz Ömer, hırsızlık yapanlara ceza vermekten ziyade onları aç bırakan efendilerini cezalandırma yoluna gitmiştir. Geçmişte ve günümüzde ülkeyi yönetenlerin ‘Tabiat boşluk kabul etmez’ sözünde olduğu gibi ortamı boş bıraktıklarından, sıkı tedbir almadıklarından, ihmal ettiklerinden dolayı eğer toplumun ekseriyeti suça karışmışsa, töhmet altındaysa önce görevini yapmadığı için devleti yönetenler kendi kendilerine bir öz eleştiri yapmalıdır. Suç işleyenler, suça karışanlar görmezden gelinsin demek istemiyorum. Mutlaka suç işleyenlerin yaptıkları yanlarına kar kalmamalı ama başkasının gözündeki çöpü görmeden önce kendi gözündeki merteği görmelidir devleti yönetenler.


Suça karışanlara ceza uygulamayan kişi alelade bir kişi değil, İslam’ın ikinci halifesi olmuş; basireti ve feraseti ile ön plana çıkmış ve devleti huzur ve mutluluk içerisinde on yıl yönetmiş ve adaletiyle ün yapmış bir kişiden bahsediyoruz. Allah Ömer’den razı olsun ve sayılarını artırsın. Sözde Ömer’i konuşan kimseler değil, özde Ömer olmamız dileklerimle. 28/06/2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder