Ana içeriğe atla

MEB, 'Öğretmen Strateji Belgesi' hakkında bilgilendirme yapacakmış!

09 Haziran 2017 günü Resmi gazete'de yayımlanan Öğretmen Strateji Belgesi üzerine basında epey bir yorum yapıldı. Genelde eleştirel bir bakış açısı vardı bu değerlendirmelerde. Belgede geçen öğretmen yeterlilik sınavı ve performans değerlendirme ile ilgili yapılan yanlış değerlendirmeler üzerine Bakanlık 19/06/2017 günü yani Belgenin yayımlanmasından tam on gün sonra öğretmen ve idarecileri saat 10.00'da bilgilendirme yoluna gideceğini açıkladı.

Bakanlığın bilgilendirme yapması kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü yanlış anlaşılan ve yanlış anlaşılmaya müsait, sağa ve sola çekilen yanlışlar varsa mutlaka yetkililer tarafından giderilmelidir. Kanaatimce Bakanlık açıklama yapma konusunda biraz geç kaldı gibi geldi bana. Yetkili ve yetkisiz herkesin Resmi Gazete'de yayımlanan Belge üzerine doğru ve yanlış yorum ve değerlendirmeler yapmasından sonra Bakanlık, yanlışların önüne geçmek için harekete geçti. Keşke Bakanlık hakkınca onca şeyler yazılıp çizilmeden önce personelini kendi içinde bir bilgilendirme yoluna gitseydi daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Çünkü Bakanlığın bu aşamadan sonra söyleyeceği her şey savunma sadedinde olacaktır. 

Biliyorsunuz bu ülkede her şey doğru minval üzerine tartışılmaz. Herkes kendine doğru yontarak ve algı oluşturarak konuşur. On gündür kamuoyunda özellikle öğretmenler arasında oluşturulan bu algıyı Bakanlık yapacağı açıklamayla ne kadarını giderebilecek onu da zaman gösterecek. Eğitim ve öğretimimizi düzgün bir şekilde yürütmesi, yeni kararlar alması, eksik olan yönlerin revize edilmesi için Bakanlığın sorun olarak gördüğü alanlarda mevzuat çıkarması ve neşter vurması kadar doğal bir şey olamaz. Zaten bu, onların görevidir. 

Bakanlık müfredatın değişmesinden tutun da eğitim ve öğretim alanının birçok alanında sahanın içindeki insanlardan görüş aldı ve bunu da çok iyi yaptı. Böylece yapmak istediği hakkında tarafları işin içerisine dahil ederek hem görüşlerine başvurdu, hem de onlara değerli olduğu hissini verdi. Nedense öğretmenleri ilgilendiren bu Belge konusunda bildiğim kadarıyla Bakanlık öğretmenlere "Ben şöyle bir şeyler düşünüyorum, siz bu konuda ne dersiniz" demedi. Dediyse de benim haberim yok. Keşke bu Öğretmen Strateji Belgesini de öğretmenlere bir sorsaydı daha iyi olurdu kanaatindeyim. Kamuoyunda oluşan algıya göre öğretmen bu Belge ile kendisine neşter vurulacağı, kendisinin görevini tam yapmadığı ve kendisinin tek başına sorun olarak görüldüğü hissini edinmiştir. Öncelikle bu psikolojiden öğretmenlerin kurtarılması gerekiyor. Eğer bu algıdan kurtarılmazsa öğretmen bu psikoloji ile verimli olamaz. Çünkü hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir. Öğretmen, eğitim ve öğretimde sorun olduğunu, mutlaka neşter vurulması gerektiğini biliyor. Ama bu sorunun çözümünde kendisinin de görüşünün  alınması gerektiğini  ve eğitim alanındaki sorunlarda kendisinin tek başına sorumlu olmadığını düşünüyor. İç ve dış paydaşların hepsine sorumlulukları çerçevesinde bir misyon yüklenmezse bu Belge akim kalır kanaatindedir. Yine de Bakanlığın bu Belge ile ilgili yapacağı açıklamayı öğretmen dört gözle beklemektedir.

Günümüzde her şeyin şeffaf olduğu ve tarafların işin içerisine katıldığı göz önüne alındığında eğitim ve öğretim alanında özellikle öğretmenden verim alınması konusunda öğretmenlerin de sorunun çözümünde işin içine katılmalıdır. Bakanlık yapacağı yenilikleri kamuoyu ile paylaşmadan önce aşağıdan yukarıya kendi personelini öncelikli olarak bilgilendirmelidir. Yani öğretmen kendi ile ilgili yapılacak olan bir tasarrufu önce görsel ve yazılı medyadan duymamalıdır. Öğretmeni öncelikli olarak bilgilendirmek öğretmenin kendini değerli hissetmesini sağlayacaktır ve onun onurunu korumaya yönelik olacaktır. Unutmayalım ki doğrular anlaşılamadığı, anlatılamadığı ve taraflar ikna edilemediği müddetçe doğru olmazlar. Yani anlatamadığın doğru, doğru değildir. 19/06/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde