Ana içeriğe atla

FETÖ davaları Ergenekon ve Balyoz davaları gibi olursa hiç şaşırmayalım! ***

Türkiye'yi iç karışıklık girdabına sokmak isteyenlerin giriştiği 15 Temmuz kalkışmasını ülke olarak ucuz atlattık, verilmiş sadakamız varmış. Ülke bu darbe artıklarından kurtuldukça inşallah bizi iyi günler bekliyor diye düşünüyorum. Menfur darbeye millet olarak destan yazdık. Uçaklar, tanklar, silahlar vız geldi bize. İnşallah ülke olarak bir daha böyle ihanet şebekelerinin giriştiği nahoş durumlarla karşı karşıya kalmayız. 

Dıştan emir alan içimizdeki hainlerin kalkıştığı bu darbe teşebbüsünün seneyi devriyesine az bir zaman kaldı. Hazırlanan iddianamelerle mahkemelerimiz yargılamaya başladılar. Her ilde kurulan komisyonlar vasıtasıyla FETÖ denilen terör örgütüyle bağlantısı tespit edilenler kamudan ihraç edildi; halen de ihraçlar, tutuklamalar, tutuklanıp salıvermeler devam ediyor. Halihazırda ihraç edilenlerin sayısı yüz binleri buldu. Hala da açığa alma ve ihraçlar devam etmektedir. Nereye kadar, kime kadar uzanacağı belli değil. Kimi tutuklu, kimi ise ihraç edilmiş haliyle aramızda gezmektedir. İhraç edilenlerin ne kadarı suçlu ne kadarı masum belli değil ama kamuoyunda cereyan eden konuşmalara bakınca işini gücünü kaybeden mağdur kimselerin sayısının azımsanamayacak kadar çok olduğu anlaşılmaktadır. İşin garibi ihraç edilenlerin hepsi de okumuş insanlar. Bu ülkenin kaderi olsa gerek. Yüzyıl öncesinde Çanakkale'de bu ülkenin okumuş insanları vatanı korumak  uğruna şehadet şerbetini içti, bugün ise ülke okumuş insanların isyanıyla karşı karşıya. Yani okumuş insanları heba ettik. Biz onlara sahip çıkamadık. Biz sahip çıkamayınca başkaları onları bize karşı kullandı. Çünkü tabiat boşluk kabul etmez. Sen doldurmazsan bir başkası doldurur maalesef. 

FETÖ yargılamalarını ve ihraçları düşününce aklıma Ergenekon ve Balyoz benzeri yargılamalar geldi. O zaman bürokrasi, yargı, emniyet ve askeriyeye hakim olan adına cemaat denilen kişilerin başı çektiği yargılamalar bir müddet sonra suçlu-suçsuz herkese dokunmaya/had bildirmeye başlamıştı. Çoğuna yargılamalar sonucunda cezalar bile verilmişti. Fakat cezalar kesinleşmemiş, yargı süreci tamamlanmamıştı. Devlet cemaat eliyle bir kumpasın kurulduğunu anlayınca Ergenekon, Balyoz türü yargılamalardan ceza alanlar ve haklarında ceza verilmemiş tutukluların hepsi serbest bırakıldı. Suçlu-suçsuz dışarıya çıktı. Kimse ne olduğunu anlayamadı. Devlet mağdurlara tazminatlar ödedi, çoğunu görevine geri iade etti. Artık gündemimizde bu tür yargılamalar kalmadı.

Günümüzde FETÖ davalarında sanık durumunda olan kişilerin sayısı Ergenekon ve Balyoz davalarındaki sanıklardan kat kat daha fazladır. Üstelik yargılaması yapılanların ipe un serercesine adaleti yanılmak için aralarında anlaştığı gözlemlenmektedir. Diğer taraftan kamudan ihraç edilenlerin durumlarını görüşmek üzere kurulan OHAL Komisyonuna gelen dilekçelerin sayısı yine yüz binleri geçmiş durumdadır. Komisyonlar, mahkemeler bu işin içerisinden nasıl kalkacak? Beni bu düşündürüyor şimdi. Bugüne kadar mahkemelerimizin örgütlü suçlarda isabetli karar veremedikleri göz önüne alınırsa yargılama ve ihraçlarda Türkiye'yi iyi günler beklemiyor demektir. Türkiye, kendisine biçilen iç karışıklıktan kurtuldu kurtulmaya. Fakat yargılama ve ihraçlardan dolayı Türkiye'nin başı ağrıyacak kanaatini taşıyorum. Mahkemeler ve komisyonlar sağlam ve somut deliller ortaya koyamadan mahkum ettiklerinden veya ihraç ettiklerinden dolayı Türkiye yüklü tazminatlar ödemekle karşı karşıya kalabilir. Nasıl ki Ergenekon ve Balyoz davalarında suçlular var idiyse ve onların hepsi çıkabildilerse bugün FETÖ'den dolayı yargıladığımız ve ihraç ettiğimiz kişiler de aynı durumla karşı karşıya kalabilirler. Avrupa İnsan Haklar Mahkemesi, büyük bir iştahla iç hukukun tüketilmesini bekliyor.

Ergenekon ve Balyoz davalarının sonucuyla karşılaşmamamız için yargılamaların somut delillere dayalı olarak hızlı ve ciddi bir şekilde yapılması, gerçek suçluların ortaya çıkarılması ve hak ettikleri cezaya çarptırılmaları gerekmektedir. Kamudan ihraç edilenlerin durumunun ivedilikle kurulan komisyon tarafından incelenmesi ve mağdur olanların suçlular içerisinden ayıklanıp görevlerine iade edilmesi elzemdir. İhraçların içerisindeki masumları tez elden tespit etmekte fayda vardır. Zira bu kişiler suçsuz ise karar geciktikçe bunları kaybetmekle karşı karşıya kalabiliriz. Bu yüzden adaletin kestiği parmak acımayacak şekilde en doğru  kararların ivedilikle verilmesinde toplumsal barış için ihtiyaç vardır. Son günlerde olduğu gibi güçlü olanların, arkası olanların, dayısı olanların elini-kolunu sallayarak çıktığı bir yargılama toplum nezdinde kabul görmez. 

Temennim odur ki FETÖ davası, Ergenekon ve Balyoz davaları gibi olmaz. Bu işte görev alan sorumlu kişilerin ellerini vicdanlarına koyup yoğurdu üfleyerek yemelerinde fayda vardır. Ülkemizde adalet hakim olsun. Kamu vicdanında tereddüt kalmasın...13/06/2017

*** 15/06/2017 günü ladik.biz'de yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde