Eğitim ve öğretimde sorunumuz var. Sorun çok yönlüdür.
Bunlardan biri de iyi bir ölçme-değerlendirme standardına sahip olmayışımızdır.
ÖSYM ve MEB tarafından yapılan sınavlar bile ölçme ve değerlendirmedeki
objektif olmayan kriterlerimizi ortaya koymaktadır.
2016-2017 öğretim yılı ikinci TEOG sınavında tüm sorulara
doğru cevap veren öğrenci sayısı on yedi bin kişi. Aynı sınavın birincisine
giren aynı öğrenciler içerisinde birinci TEOG sınavında tüm sorulara doğru
cevap veren öğrenci sayısı ise altı yüz küsur kişi. MEB'in kendisinin yaptığı
birinci ve ikinci TEOG sınavında bile ölçme ve değerlendirmede uçurum
bulunmaktadır. Normal şartlarda birinci TEOG'da birinci sayısı daha fazla
olması gerekirken ikinci TEOG'da birinci sayısı fazla çıkıyor. Çünkü ilk TEOG'da
daha az konu varken ikinci TEOG'da öğrencilerin sorumlu olduğu konu sayısı daha
fazla. Anladığım kadarıyla MEB, başarı çıtası düşmesin diye ikinci TEOG
sorularını alabildiğine kolaylaştırmış. Üstelik birinci TEOG sınavına
öğrenciler daha fazla asılırken ikinci TEOG için baharın gelmesiyle birlikte
bir duraklama devresine girmesine rağmen ikinci TEOG'da öğrenciler daha
başarılı. Sevinen sevinene. Velisinden, öğrencisine, okulundan milli eğitim
yetkililerine varıncaya kadar herkes çıkan birincisine sevindi.
MEB'in yaptığı birinci ve ikinci TEOG sınavları ne derece
başarıyı ölçer? Bunun mutlaka tartışılması gerekiyor. Fazla değil TEOG puanıyla
bir liseyi kazanan bu öğrencilerin dört yıl sonrasında ÖSYM tarafından yapılan
YGS ve LYS sınavlarına baktığımız zaman MEB'in başarısının abartıldığını,
hormonlu olduğunu anlayabiliriz. TEOG'larda sayısız birincinin yerini YGS ve
LYS'lerde birkaç kişiye bırakıyor. Üstelik ÖSYM'nin yaptığı sınavlarda sıfır
çeken, puanı hesaplanmayan, barajı aşamayan öğrenci sayısı ise TEOG
birincilerinden daha fazla olduğu ortaya çıkmaktadır.
Devletin iki ayrı kurumunun yaptığı sınavlarda bir
anormallik var. Ama hangisinde? Ya MEB abartıyor, ya da ÖSYM buduyor/doğruyor
öğrencileri. Yapılması gereken sınavların tek merkezden, tek kurumun yapması
şeklinde olmalıdır. Hasılı sınavları ya MEB yapsın, ya da ÖSYM. İşte o zaman
ülkenin yaptığı sınavlarda eğitim ve öğretim karnemiz tam ortaya çıkar. Görünen
MEB'in başarısızlığı kamufle ettiği, ÖSYM'nin ise kapatılan başarısızlığı
ortaya çıkardığı şeklindedir.
İki kurumun yaptığı sınavların anormal olduğu, birbirine
zıt kuralları barındırdığı görülecektir. MEB'in yaptığı sınavlarda bir soruya
iki dakika süre verilirken ÖSYM bir dakikadan az fazla süre veriyor. MEB'de
yanlış doğruyu götürmezken ÖSYM'de yanlışlar doğruyu götürüyor. MEB’de sınava
giremeyen telafi sınavına girebiliyorken ÖSYM'de ise bırakın telafi sınavını,
sınav başlamadan 15 dakika önce sınav yerine gelemeyen kapıdan geriye dönüyor.
İki ayrı kurumun yaptığı sınavlar birbirini nakzeder olacağına birbirini
tamamlayacak şekilde olmalıdır. Aynı menzile giden yolda bu kadar uçurum
olmamalıdır.
Hasılı, öğrenci MEB’in sınavlarında sevindirilirken dört
yıl sonrasında ise ÖSYM ile üzüntüye gark oluyor. Madem bir sevindirilip bir
üzülecekse o zaman öğrenciler ilk önce üzülsün, sonra sevinsin. Çünkü ilk önce
üzülen tedbirini alır, kendisine bir yol haritası çizer. 18’ine gelmiş bir
genci üzdükten sonra o gencin kendisine yeni bir yol haritası çizebilmesi
mümkün değildir, okumaktan ve üniversiteyi kazanmaktan başka çaresi de yoktur.
14/06/2017
Not: Bu yazı kaleme alındığında TEOG adı altında bir sınav
vardı. Şimdilerde bu sınav kaldırılarak yerine konacak model üzerine çalışılıyor.
Umarım MEB’in sınavlarıyla ÖSYM’nin yaptığı sınavlar arasındaki uçurumları
kaldıran bir model gelir. TEOG’un yerine konacak ölçme ve değerlendirme
çocuklarımızın gerçek başarısını ölçen bir sistem olur.
* 23/09/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 23/09/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder