Ana içeriğe atla

Olayların perde gerisini okuyabilmek

Bize nahoş gelen hiçbir olay kendiliğinden meydana gelmez. Mutlaka öncesi vardır, tetikleyen etmenleri vardır. Toplum olarak olayları nasıl okumamız gerekiyor?

Sömürgeci devletler plan yaparken en az yüz yıllık bir plan yapmakta ve onu oyuna koymaktadır. Sömürgelerine engel olan Osmanlı’yı yıkarak başladılar işe. Bizi etrafı düşmanla dolu küçücük bir toprak parçasına hapsederken onlar Orta Doğuyu bir güzel pay ettiler kendi aralarında. Zaman zaman bu paydan daha fazla pay almak için taşları yerinden bir oynatırlar. Taşlar yeniden yerine oturuncaya kadar hem silah satarlar, hem de gücü olmayan piyon devletleri kendilerine biraz daha yaklaştırırlar. Bu esnada ölen ölene. Ölen de hep Orta Doğu insanı, akan kan da Müslüman kanı. Piyonlar birbirini kırıp geçirirken büyük devletler olayları ‘endişe ile izlediklerini ifade ederler, barış nutukları atarlar, tarafları ‘sükûnete’ davet ederler. Müslümanlar birbirini kırıp geçirirken iyice güç ve takattan kesilir, bu sefer imdatlarına olayları planlayan ve tetikleyenler yetişir. Bir barış havarisi gibi olaylara el koyar ve pastadan büyük payı kapar. Büyük devletler kaybederken bile kazanırlar hep. Çünkü hiçbiri tek ata oynamaz. Birden fazla atı sahaya sürer. Hangisi gücü ele geçirirse onu muhatap kabul ederler.

Biz çoğu zaman meydana gelen olayın üzerinden yorum yapıyor, tarafımızı belirliyor ve yaygarayı basıyoruz. Sloganlarla yaşıyoruz dense yeridir. Çünkü hiçbir olayı derinlemesine irdeleme yoluna gitmiyoruz. Bu, işin kolaycılığına kaçmak, olaylara yüzeysel bakmak demektir, hamasi konuşmak demektir. Biz; şu haklı, bu haklı değerlendirmesinde bulunurken oyun kurucular çoğu zaman Üsküdar'ı geçmiş ve yeni bir dünya kurmuş oluyor.

Günübirlik yaşıyoruz, yarınımız yok dense yeridir. Ne dünümüz var ne de yarınımız. Rüzgarın sürüklediği yaprak misaliyiz. O nereye sürüklerse kendimizi orada buluyoruz. Yarına dair planımız olmadığı gibi düne dair bildiklerimiz de kalıplaşmış, değişmeyen bilgilerden ibarettir. Bu basmakalıp bilgiler çoğu zaman günümüzde cereyan eden olayları doğru okumamıza da engel olmaktadır. Yıllar geçiyor, iklimler farklılaşıyor, kişi ve aktörler değişiyor...nedense kafamızdaki basmakalıp fikirler değişmiyor. Günümüzde ortaya çıkan menfur bir olayı değerlendirirken çıkış noktamız hep geçmişteki bilgi kırıntısıdır.

Devir günübirlik yaşama ve yorumlama dönemi değildir. Olayları derinlemesine analiz etmede fayda vardır. Özellikle dış politikada hamasi nutuk ve tarafgirlikten ziyade olayların birkaç hamle ilerisini görmek için çaba sarf etmek gerekiyor. Fevri hareketten kaçınmamız lazım. Güçlü olmak için tek devlet hayali kurmaktan ziyade devletlerle birlikte hareket etme planları yapmalıyız. Unutmayalım ki tüm savaşlara beşiklik eden Orta Doğu’da devlet olmak da zor, yaşamak da. Çünkü sömürgecilerin emelleri bitmedi hala oralarda. Sürekli kaşıyacaklar. Oralarda söz sahibi olmak için güçler dengesi içerisinde kaybolmadan varlık mücadelesi vermeliyiz. Arazide çarpışan olmaktan ziyade masada oturma planları yapmalıyız. En son söylememiz gerekeni ilk başta söyleyerek pazarlık şansını yok etmemeliyiz. Taraflar bizi taraflar arasında denge gözeten biri olarak görmeli. Bunun için de soğukkanlılığı hiç elden bırakmamalıyız. 09/06/2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde