2016-2017 öğretim yılı
uzun bir maratondan sonra sona erdi. 17 milyon öğrenci uzun bir tatile çıktı.
Kimimiz gezmek-dolaşmakla, kimimiz de kurs vb etkinliklerle tatilini
değerlendirecek. Burada öğretim yılının son günü alınan karnelerle birlikte
beraberinde alınan teşekkür ve takdir belgeleri üzerinde durmak istiyorum.
Okullardan ve basından
edindiğimiz izlenime göre çocuklarımızın yarıdan fazlası takdir, bir kısmı
teşekkür, çok az kişi de herhangi bir belge alamadı. Ortaokullarda zayıfı olan
ve devamsızlığı yirmi günü geçen öğrenciler ise sene kaybetmeden şube öğretmenler
kurulu kararı ile bir üst sınıfa geçebildiler. Liselerde ise bir elin parmağını
geçmeyecek kadar bir öğrenci sınıf tekrarına kaldı. Özellikle
çocuklarının aldığı başarı belgesine sevinmeyen anne ve baba yoktur gibidir.
Hatta birçok veli, başarısından dolayı çocuğunu -başta cep telefonu olmak
üzere- ödüllendirme yoluna bile gitmiştir. Çocuğumuzun gösterdiği başarıya
sevinelim, çocuğumuz da başarı karşısında kendisine alınan ödüle sevinsin.
Burada değinmek istediğim husus, çocuğumuzun aldığı teşekkür ve takdirler ne
derece çocuğumuzun başarısını gösteriyor? Çocuğumuzun aldığı puan ya da
öğretmenin verdiği puan ne derece gerçek başarıyı göstermektedir. Eskiden bir
sınıfta takdir alan öğrenci sayısı üçü-beşi geçmezken şimdi neredeyse sınıfın
tamamına yakını takdir belgesi almaktadır. Bu demektir ki çocuğumuzun dönem
sonu puan ortalaması 85,00-100 puan aralığındadır. Teşekkür alanların puan
aralığı da 70,00-84,99 arasında demektir. Alınan takdir belgesini çocuğumuz
bileğinin hakkıyla bir emek sarf ederek elde etmiş ve bunda öğretmenin fazla
katkısı yoksa veli ve öğrencilerin sevinmesinde sınır yoktur. Haklarıdır,
diledikleri kadar sevinsinler. Burada veli ve öğrenci elini başına koyup önce
bir düşünmeli. Eğer öğretmen sınıf içi etkinlik veya performans puanlarını
yazılı notlarından çok yüksek bir şekilde vermişse bu demektir ki çocuğumuzun
aldığı başarı belgesinde bir sorun olabilir diye düşünmek gerekir. Abartılarak
verilen yüksek puanlardan ne veli, ne öğrenci, ne okul yönetimi, ne de MEB
şikayetçidir. Herkes durumundan memnun görünüyor. Bunu bilen öğretmen de
döşüyor yüksek sözlü notlarını. Alan razı veren razı durumu yani. Kazara sözlü
notunu tartarak veren öğretmen olursa da tüm paydaşların gözü onun üzerinde
oluyor. Kimi bilgi edinmeye, kimi alo 147’ye, kimi okul yönetimine öğretmen
hakkında dilekçe vererek şikayetçi olma yoluna gidiyor.
Sevindirmek güzeldir.
Keşke kazın ayağı hep öyle gitse yine sorun olmaz. Her yıl yüksek puanlarla
birlikte takdir belgesiyle dönemi kapatan ne öğrenci ne de veli işin farkına
varabiliyor. Hepimizin ayakları havada. Yere basmıyor bir türlü. Kimse önünü
göremiyor. Çünkü başarıysa mesele zaten belge de bunu gösteriyor. O halde orta
yerde bir sorun gözükmüyor. Ne zamana kadar devam eder bu durum? Çocuğumuzun
hayat-memat meselesi dediğimiz sınavlara özellikle YGS, LYS sınavlarına kadar
bu iş bu şekilde devam eder gider. Sınavda istenilen başarı gelmeyince
“Çocuğumuza nazar değdi, çocuğumuz heyecanlandı, çocuğumuz sınava kendini
veremedi…” demeye başlıyoruz.
O zaman ne yapmamız
lazım? Veli ve öğrencinin önünü görebilmesi için öğretmenin ölçülebilir,
objektif not vermesi gerekiyor. Öğretmen yapar bunu yapmaya. Yeter ki paydaşlar
tarafından “TEOG’da, YGS ve LYS’de diploma notu önemli, özel okullar hep tam
puan veriyor, böylece bizim çocuklarımızın hakkı yeniyor…” şeklinde öğretmene
manevi bir baskı yapılmasın. Yoksa kendi kendimizi kandırmaya devam eder. İşin
başında tedbirimizi alamayız. Bu durumda olan da bize ve çocuğumuza olur.
10/06/2017
* 12/06/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 12/06/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder