Ana içeriğe atla

Teravihe gitme geleneğimiz yok olmaya doğru gidiyor **

Ramazanın 12.teravihini eda etmek için mahalle camisine gittim. Hani şu imsakta üç dakika önce ezan okumaya başlayan, iftarda ise vaktin gelmesinden sonra ezan okumak için bir dakika bekleyen imamın camisine. Kare şeklindeki küçük camimizde 2 saflık bir cemaat vardı. Şaşırmadım değil. Çünkü geleneklerimizde farz olan beş vakit namaza gitmesek de sünnet olan teravih namazını kılmak için camilerimiz hınca hınç dolardı. Nedense camide normal cami cemaati vardı.

Geleneğimizdeki teravihe gitme alışkanlığı, yerini diğer günlerdeki cami mahzunluğuna bırakmıştı anlaşılan. Ramazan ayında şenlenen camilerimiz diğer aylardaki garip duruma düşmüştü. Sorun imamda mı acaba dedim. İmamın namaz kıldırışında bir sorun görünmüyordu. İki rekatta bir selam verdi teravihlerde. Her rekatın kıyamında alışa geldiğimiz namaz süreleri dışında Kur'an'dan birer ikişer ayet okudu. Her dört rekatta bir salavat getirildi hep birlikte. İmamın namaz kıldırışında görünürde bir sorun olmadığına göre cemaatin azalmasındaki sorun ne olabilir? Milletin namaza mı ilgisi azaldı? Yoksa her ramazan önümüze ısıtılıp ısıtılıp konan 'Teravih namazı diye bir namaz var mı/ yok mu tartışmaları hedefine mi ulaştı? Vatandaş, madem ki böyle bir namaz yok. O halde kılmama gerek yok, canıma minnet mi demektedir. Ya da benim bilmediğim imama karşı bir tepki mi var? Acaba başka camiler nasıl? Çoğu camiyi bilmiyorum ama daha önce gittiğim daha büyük bir camide de cemaatin toplamı dört safı geçmiyordu.

Sebebi nedir bilmiyorum. Ama teravih namazında cemaatin azalmasının nedeni araştırılmaya değer mutlaka. Bunun için iyi bir saha araştırılması yapılmasında fayda var. İlahiyat fakülteleri bu konuya eğilmeli. Bilimsel bir araştırma yapmalı. 06.06.2017

** 08/06/2017 tarihinde Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde