Başta eğitim ve
öğretime yön veren siyasiler olmak üzere hepimizin malumudur ki eğitimimizi sos
veriyor. Yapılan onca sistem değişikliğine rağmen ileriye gideceğimiz yerde
gerisin geriye gidiyoruz. Toplum olarak yerinde saymaya bile razıyız. Eğitim ve
öğretimin lise bitinceye kadar ücretsiz ve zorunlu olduğu ülkemizde hem devlet
hem de veliler olarak dişimizden tırnağımızdan artırdığımızı eğitime
harcıyoruz. Sonuç sıfır elde var sıfır bile değiliz. Sıfır elde eksilerdeyiz.
Başta yetkililer olmak
üzere yediden yetmişe eğitim ve öğretimin iyileştirilmesine odaklandık,
maalesef bu kadar iyi niyetin bol olduğu bu ülkede bu alanda bir arpa boyu yol
alamadık. Denemediğimiz yol, metot, sistem; harcamadığımız para kalmadı. Dolduruyoruz
olmuyor, boşaltıyoruz olmuyor. Onca çabaya rağmen ne yaptığımızı bilen varsa
beri gelsin. Hiç olmadığı kadar aciziz bu konuda. Eğitim konusunda ortaya
koyduğumuz değişimin meyvelerini yemeden akşamdan sabaha yeni değişikliklerle
uyanıyoruz durmadan. Yarım mürekkep yalayan herkesin söz söylediği eğitim
konusunda yarım bile yalamamış biri olarak bu konuda görüşlerimi ifade etmek
istiyorum.
·
Çocuğun başarısında, ona kişilik
verilmesinde birinci faktör sınıf öğretmenidir. MEB sınıf öğretmeni seçiminde
küçük dimağların seviyesine inebilecek, onları işleyebilecek kalifiye
sınıfçılar yetiştirmeli ve çocuklarımızı onlara emanet etmelidir.
·
Ortaokul ve lise eğitim ve öğretim
arasındaki uçurumlar yok edilmelidir. Zira öğrencilerin bozulmaya yüz tuttuğu
yerler ortaokullardır. İlkokulda tek öğretmeni olan çocuk ortaokula gelince
aynı anda 10-12 öğretmenle karşılaşıyor. Hayatında ilk defa böyle bir şeyle
karşılaşan çocuk ‘Ne oluyorum’ demeye başlıyor. Çocuk ortaokulda sahipsiz
kalıyor, yeterince ona rehberlik yapılmıyor, ağır ders yükünün altında eziliyor;
yalanı, dolanı, sahtekarlığı, kopya çekmeyi, devamsızlık yapmayı, okuldan
kaçmayı burada bulduğu boşluktan öğreniyor. Yeterince sorumluluğunu
üstlenemiyor. İlkokulda görmediği ve yapmadığı kadar sınavı ortaokulda görmeye
başlıyor, TEOG’da ihtiyaç olacak diye notlar alabildiğince şişiriliyor.
Veli-öğrenci-okul yönetimi notların yükseltilmesi peşinde. Bunu gören öğretmen
alabildiğine notları şişiriyor. Böylece kimse çocuğun seviyesini öğrenemiyor. Yapılan
merkezi sınav alabildiğine kolaylaştırılıyor ve 17 bin birinci çıkıyor. Herkes
mutlu mu mutlu! TEOG sınavına giremeyen öğrenci bir başka zaman telafi sınavına
alınıyor, öğrenci sınava gelmediği zaman öğretmen mazeretine bakmaksızın peşinden
koşarak sınavını yapmaya çalışıyor. Takdir
almayan öğrencinin sayısı bir sınıfta neredeyse yok gibidir. Hiç belge alamayan
teşekkürle yetiniyor.
Çocuk
liseye gelince derslerin çeşidi ve haftalık ders yükü biraz daha artıyor,
devamsızlık mazeretsiz on güne iniyor, ortaokulda aldığı yüksek notların
yarısını almaya başlıyor öğrenci. Bu sefer veli ve öğrenci yine “Ne oluyor”
demeye başlıyor. Öğretmeni, yönetimi ve okulu suçlamaya başlıyor. Düşük notu
gören öğrenci ve veli derslere takviye amaçlı başka yollara tevessül ediyor.
Lise üçüncü sınıftan itibaren geleceğine yön verecek seçmeli dersleri seçmeye
başlıyor. Kimse yeteneğine ve yapabileceğine uygun seçmeli dersleri seçmiyor,
herkes gelecek vadeden seçmeli dersleri seçiyor. Öğrenci kakalamaca okulu
bitiriyor. Önce YGS, ardından LYS sınavlarına giriyor. Bu sınavlara giren
öğrenci sınav başlama saatinden en az 15 dakika önce sınav yerinde olmak
zorunda. Olamadıysa hiçbir mazeret kabul edilmez. İştah ve hevesini önümüzdeki
yıla saklar. Sınava giren çoğu öğrenci boyunun ölçüsünü alır, TEOG’da sayısız
birincinin yerini birkaç birinci alır. Çoğu kimse barajı geçemez, TEOG
birincisinden fazla sayıda öğrenci sıfır çeker. Çünkü burada ortaokulun zıddına
dört yanlış bir doğruyu da götürmektedir. Anlatmak istediğim ilkokul, ortaokul,
lise okuma ve değerlendirme arasında uçurumlar vardır. Basitten zora doğru azar
azar sorumluluk verilerek makas daraltılmalıdır.
İlkokulda
alabildiğine verilen geniş alan, biraz daraltılarak ortaokulda devam ediyor,
lisede ise tamamen sıkboğaz etme yoluna gidiliyor. Ortaokulda çocuğun gerçek
başarısı ve yeteneği ölçülemediği için veli, çocuğunun lisede değiştiğini
sanıyor. Halbuki, esas çocuğun kendini ve sorumluluğunu kaybettiği alan
ortaokullardır. İşin garibi çocuğa sorumluluk verilecek yer olan ortaokulda
çocuklara rehberlik yapabilmek için 8.sınıf hariç müstakil bir ders saati bile
yoktur. 8.sınıf ve lisede yapılmak istenen rehberlik en fazla ihtiyaç duyulduğu
5.6.7.sınıflardan esirgenmektedir.
Ortaokulda
ders çeşitleri ve haftalık ders yükü azaltılma yoluna gidilebilir. Devamsızlık
için bir süre belirlenebilir, Beden Eğitimi gibi öğrenciyi rahatlatacak, oyun
isteğini giderecek derslere haftalık ders saatinde daha fazla yer verilebilir.
Belirli bir not ortalamasını yakalayamayan öğrencinin sınıf tekrarı yapılmasına
imkan verilebilir, ŞÖK ile öğrenci geçirme yöntemi kaldırılmalıdır. Özellikle
ortaokullarda getirilecek eleme usulü eğitim ve öğretimde başarıyı yakalayacak
düşüncesindeyim.
Kangren
haline gelmiş eğitim ve öğretimi birkaç öneri ile halletmek mümkün değildir.
Başka yapılması gereken hususlar da vardır. Ama ne yaparsınız ki tüm bunları
yazmaya bizim sayfamız yeterli gelmez. Bu yüzden önerilerimi burada noktalamak
istiyorum. 06/06/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder