Ana içeriğe atla

Seni kerhaneci seni!

AVM, hastaneler, park ve bahçelerde çocukların oyun isteğini karşılamak için kamu kurum ve kuruluşları, ilgili özel firmalar oyun alanları oluştururlar. Amaç, anne ve baba bir taraftan işini yaparken  yanlarında gelen çocuklarının sıkılmasını önlemek ve onları avutmaktır. Bu kervana Diyanet İşleri Başkanlığı da katıldı. Başlattığı yeni projeyle camilerin çocuksuz kalmamasını hedeflemekte. Bunun için camilerde çocuklar için oyun alanları oluşturmak istiyor. Diyanetin bu projesi Samsun'da altı camide uygulamaya konuldu bile. Böylece aileler çocuklarıyla beraber camiye gelebiliyor, ebeveyn namazını kılarken çocuklar da caminin manevi iklimini teneffüs ederek hem oyun ihtiyacını giderip sıkılmıyor, hem de camiye ısınmış oluyor.

Baştan söyleyeyim, çok güzel bir proje. Yıllardır savunduğum bir fikir. Özellikle çocukların Kur'an öğrenmek için yaz dönemlerinde camiye geldiğinde cami müştemilatında bu şekil oyun yerleri yapılması gerektiğini dillendiriyordum. Niyetim camilerin çocuklarımız için cazibe merkezi haline getirilmesiydi. Diyanet bu uygulamayı sadece yaz dönemleri için değil teravih namazları için yürürlüğe koydu bile. Kimin aklına geldi de böyle bir projeyi sundu bilmiyorum. Her kimin aklı ise başta ona  ve o akla geçit verip uygulamaya koyan Diyanet İşleri Başkanına teşekkürü bir borç bilir ve takdirlerimi sunuyorum. Sayın GÖRMEZ, başkan olarak seçildiğinde yeterince tanımadığım biri idi. Görüntüsü ile klasik din adamı imajı edinmiş, başkan seçilmesinin isabetli olmadığını ifade etmiştim. Başkanlığa seçildiği andan itibaren hakkındaki kanaatimin yanlış olduğunu her geçen gün hissettirdi bana. Kendisiyle gurur duymaya başladım. Ufku geniş bir insan. Ne yapmak istediğini biliyor. Birçok alanda dinin daha iyi anlaşılması için çaba sarf ettiğini gözlemlemekteyim. Sayın BARDAKOĞLU döneminden itibaren başlayan Diyanete olan güven ve itimadım GÖRMEZ ile birlikte  daha da arttı. Allah sayılarını artırsın.

Camilerde uygulanmaya konan oyun alanları, yaptığımız hareketlerle camilerden uzaklaştırdığımız ve camiye soğuk bakan çocukları yeniden camiye kazandırma ve eskinin olumsuz imajını yok etmesi bakımından önemli. Zira geçmişte camiye bir heves gelen çocuklardan olgun yaştaki insanların sergilediği davranışı bekledik hep birlikte. Bunun için gülen çocuğa karıştık, koşan çocuğu durdurduk, durmadan azarladık. Sonucunda da camilerimiz sadece ihtiyarlarımızın ibadet yeri haline geldi. Bunun baş sorumlusu da maalesef çocuk psikolojisini bilmeyen bizleriz. Çocuk sesi duyulmayan camilerde yeniden çocuk sesi duymak ve ileride yeni cemaat kazandırma amaçlı bu projenin geleceğimiz adına olumlu ses getireceğine inanıyorum. Toplumun kahir ekseriyetinin de bu projeye sıcak baktığını düşünüyorum. Bu projenin Peygamber zamanında çok yönlü işlev görev cami anlayışını yeniden dirilteceğine inanıyorum. Zira Peygamber zamanında Mescidi Nebevi sosyal, kültürel vb amaçlı kullanılmıştır. Nedense sonraları camileri sadece namaz vakti açıp kapatılan ibadet yeri olarak görmeye başladık. Yine bize göre camilerde dünya kelamı konuşulmaz, şu yapılmaz, bu yapılmaz diyerek yasak üzerine yasak koyduk. Dini de anlaşılmaz ve yaşanmaz kılan bu koyduğumuz kurallardı zaten. 

Camiye taze cemaat kazandırmayı amaçlayan bu proje toplumda olumlu ses getirirken soyadıyla ünlü bir zatın kendi cemaatine ait bir TV kanalında “Yapılan bu uygulamanın camileri kerhaneye çevireceğini” iddia eden güya eleştirisi toplumda "ne alaka" dedirtti. Teşbihe bak, hizaya gel. Maalesef bu örneklemeyi yapan kişi bir ilahiyatçı ve mensubu olduğu cemaati adına böyle bir konuşma yapıyor. Cami-oyun ve kerhane. Kimin aklına gelirdi böyle bir teşbih. Edebiyatımızda yeri olmayan bu teşbih çeşidi, bundan sonra kötü teşbih olarak yerini alacak. Alakası olmayan bu tip  örneklemeye bizde "Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı” denir. Ünlü olmanın yaşı yok. Birden meşhur oldu adam. Öyle soyadına ünlü adı vermekle bir insan ünlü olamıyor. Yıllardır bir türlü kendini gösteremeyen hocamız verdiği örnekle Türkiye gündemine oturdu. Bu açıdan şanslı. Artık herkes onu bundan sonra kerhaneci hoca diye bilecek. İçimden yaşlı insanların küçük çocuklar için söylediği “Seni kerhaneci seni!” deyimi geldi. Yaptığıyla alakalı bir terim değil ama onun alakasına ben de bu şekilde bir tabirle katkıda bulunayım istedim.

Sayın ilahiyatçı, kerhane sözcüğüyle ne alaka dedirtti dedirtmesine. Fakat niçin bir başka kelime değil de kerhane kelimesini seçti. Bilinçli bir seçim mi bu kelime? Yoksa bilinçaltını ele veren gayri ihtiyari bir hezeyanı mı? Bir ilahiyatçı olarak utandım desem abartmış olmam. Bu kişiye ilahiyatçı demekten ziyade mantık yönünden Aristo mantığına sahip biri olarak görmeli ve bu kişiyi yine Freud'un talebesi saymalı. Ama her şeyde bir hayır var demek lazım. Devletten ve sayın GÖRMEZ’den bu vesileyle hayırlı bir proje daha beliyorum. FETÖ kötü örneği  bize gösterdi ki din, bizim yumuşak karnımız. Bize damardan girmek isteyenler hep din kanalından bize şırınga enjekte ediyor. FETÖ’den sokulduk, tedbir alalım derim. Yeni bir cemaat paranoya ve hezeyanı ile karşı karşıya gelmemek için cemaatlere mutlaka bir neşter vurmak gerekiyor. Öyle her önüne gelenin söz söyleyeceği bir alan olmamalı din alanı. Her diplomalı cahile konuşma hakkı verilmemeli, kimin ne konuşacağı mutlaka sorgulanmalı. Bazı cemaatler kendilerine göre bidat ve hurafe içerikli bir din algısı ile halkın karşısına çıkıyor. Bizim milleti kandırmaya ne var! Birkaç ayet, bir iki hadis okudun mu, Allah-peygamber dedin mi peşine binlercesini takarsın. Milletimiz bu konuda çok saf. Kendi yeterince dini bilmese de ağzı Allah-peygamber diyenlerin kendisini aldatmayacağını düşünür. Hele bir de TV kanalın varsa, gazeten varsa yapacağın programın adını da “Huzura Doğru” koyarsan; al sana dört dörtlük bir dini program(!)

Kimsenin bu milletin diniyle alay etmesine, diniyle oynamasına imkan verilmemeli. Sonra ağlamamak için baştan ağlatmak lazım birilerini. Halka doğru din anlatılmalı. Öyle her önüne gelen alternatif bir dinle karşımıza çıkmamalı, bilimsel olmayan alternatif bir takvimle imsak vakti belirleyip zihinleri bulandırmamalı. Devlet merdiven altı din öğretenlere, işkembeyi kübradan atanlara fırsat vermemeli, görevini yapmalı. Unutmayalım ki yeni çıkacak bir cemaatin kalkışması milleti iyice dininden diyanetinden eder. Bu şekilde hep kandırılan millet yarın Allah diyene “Allah deme, Allah’ın adını ağzına alma” noktasına gelebilir. Benden söylemesi… 03/06/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde