Ana içeriğe atla

Konya huzur kenti mi?

Her şehrin kendine has özellikleri vardır diğer şehirlerden ayıran. Etli ekmeği meşhur. Konya dendi mi dindar ve mütedeyyin insanların fazla olduğu bir yer akla gelir. Zaman zaman 'Yaşanabilir kent' ve 'Huzur şehri' diyenler de var. İki Konyalı bir araya geldiği zaman "Konya'mız başka! İyi bir şehirde yaşıyoruz, çok şanslıyız" bile der. Gerçekten Konya huzur şehri mi? İçindeki insanlar huzurlu mu, huzur buluyor mu? Dışarıdan nasıl görünüyor?

Konya'ya dışarıdan bakanlar nasıl görür bilmem. İçinde yaşayan biri olarak gözlemlerimi aktarmak istiyorum. İnsanımızın Konya için huzur şehri veya yaşanılabilir kent dedikleri düne gelinceye kadar belki doğru olabilir. Fakat bugün için aynı düşünceler geçerli olmayabilir. Çünkü Konya'nın dokusu değişmeye başladı. Eskiden herkesin ürkerek ve irkilerek okuduğu gazetelerin üçüncü sayfaları vardı. Bu sayfalarda ne ararsan vardı: taciz, cinayet, hırsızlık...vb.   Konya'mızda da bu tür haberler eksik değil artık. Büyükşehir olmanın bir sonucu mu yoksa dokumuz ve değer yargılarımız mı değişiyor? Çünkü TV kanallarında evladı yaşındaki çocuklara taciz eden, anasını öldüren, babasını hunharca katleden, eşini boğan eksik olmuyor nedense.

Uyuşturucu dersen yaygın, bazı muhitlere polis giremiyor dense yeridir. Doğru mu yanlış mı bilmiyorum. Bir algı da olabilir. Nice zamandır Türkiye'de içkinin en fazla tüketildiği yer olarak adı geçer çoğu zaman.

Trafikte zaten birbirimize saygı yok, aracımızı  trafiği aksatmayacak şekilde uygun bir yere park edemiyoruz. Sinir ve stres eksik değil, kavga etmeye hazır bir halimiz var. Centilmenliğimiz yok.

Semt pazarlarımız evlere şenlik. İstediğimiz sebze ve meyveyi seçemeyiz. Pazarcı poşetin içine ne doldurursa nasibimiz odur. Pazar yerlerini temiz bırakmayız, yasaklanmasına rağmen hala bağırarak alışveriş yaparız. 

Örnekleri çoğaltabiliriz. Niyetim şehrimizi kötülemek değil. Kanaatim doğrudur iddiasında değilim, yanlış da düşünüyor ve görüyor olabilirim. Ama sanki görüntümüz kaba, ham bir softalık gibi geldi bana. Bu konuda kendimi temize çıkarmıyorum. Ben de bu toprağın insanıyım. Bu şehir bozulmuşsa, bozulmaya yüz tutmuşsa içinde yaşayan biri olarak benim de payım vardır diye düşünüyorum. 21/06/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde