Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarındandır ölen bildiği birinin
cenazesine katılmak, başsağlığı dilemek, acısını paylaşmak. Toplumumuzda çok
yaygın bir gelenektir ve çok da güzel yapılmaktadır. Hatta cenazeyi elden ele
taşımak yine bize has hasletlerdendir. Cenazeden sonra taziye evine yemek
götürmek ve birlikte yemek yemek hala devam eden adetlerimizdendir.
Günlük hayatta dargın olanlar bile ölüm hak olunca tüm kırgınlıklar bir
tarafa bırakılır, cenazenin tekfin, teçhiz ve tedfin işi ile uğraşılır. Birçok
yerde mezarlar ücretsiz bir şekilde bazı kişiler tarafından kazılır. Asla
faydalanma yoluna gidilmez. Cenaze evi gece boyunca beklenir, uykusuz
kalınır, günlerce acılarına ortak olmak amacıyla gidilip gelinir. Çocuğunu
evlendiren, mahallesinde cenaze olmuşsa düğünü daha bir sade yapar.
Adına taziye dediğimiz başsağlığı bildiğim kadarıyla o muhitte bulunanlar
için üç gündür. Uzaktan gelebilecek olanlar içinse bir haftadır. Bundan sonra cenaze yakınları da dahil herkes, bıraktıkları yerden yeniden işine ve gücüne
yönelir. Çünkü ölenle ölünmez ve her birimizin başına er veya geç gelecektir.
Güneydoğunun bazı illerinde ise taziye neredeyse kırk gün sürer. Ölen ölür
gider ama ardında kalan yakınları kırk gün boyunca evinin alt katını açarak
müşteri bekler gibi taziye odasını açık tutar. Ne bir yere gidebilir ne işine
başlar ne tıraş olur ne güler ne de eğlenir. Yani ölmekten beter olurlar. Son
zamanlarda taziyenin bu kadar uzun tutulmasına, öyle zannediyorum, Güneydoğunun
bazı ileri gelenleri eleştiri getirip sınırlandırma yoluna gitti. Ki olması
gereken de bu.
Bazı bölgelerimize has olarak 'iskatı salat' adı verilen ölenin
altını-üstünü görmek, kırkıncı veya ellinci günü yemek vermek, mevlit okutmak
dinimizce bidat olmasına rağmen adet olarak devam etmektedir. İşin garibi bunu
yapanlar, bu işleri dini bir vecibe olarak yaptıklarını ve ölene karşı
vazifelerini yaptıklarını sanıyorlar. Bunlara alıştık alışmaya. Çünkü adetleri
kaldırmak mümkün olmuyor bir türlü.
Son yıllarda, ölünün seneyi devriyesinde yakınları, ölen yakını için
evlerinde yemek verme yoluna gidiyor, daha önce dağıttıkları hatimin duasını
yapmaya koyuluyor. Sosyal medyayı kullanmayı iyi bilenler de aile fertlerinden
ölen kimselerin fotoğraflarını her seneyi devriyesi geldiği zaman sosyal
medyadan "Annemin vefatının beşinci seneyi devriyesi, babamın ölümünün on
beşinci yılı...unutamadık" şeklinde paylaşma yoluna gitmeye başladı. Bu
paylaşımları gören takipçileri, "Başınız sağ olsun..."
diyerek taziyelerini yenilemeye başlıyor. Yani bu demektir ki biz taziyeleri üç
değil, yedi değil, kırk değil, yıllara yaymaya başladık. Gerçekten ne oluyoruz? Ne yapmak istiyoruz? Yıllar geçtikten sonra sevdiğimiz bir yakınımızı
beğeni, yorum ve teselli almak amacıyla bu şekilde anma ve hatırlama yoluna gitmek
doğru mu? (Anne veya babasını küçük yaşta kaybedenlere eh diyelim. Onlar paylaşımlarında samimi olabilirler. Çünkü onlar annesizlik ve babasızlık özlemini hayatlarının her safhasında yaşayarak çekmiş ve çekmektedirler.)
Sanırım, üzüntümüzden ne
yaptığımızı bilmiyoruz? Her şeyin cılkını çıkardığımız gibi maalesef taziyenin
de cılkını çıkardık. Taziyeyi ömre yaydık. Yeter ki ölmeye görsün bir
insan. 22/06/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder