Ana içeriğe atla

Hak eden ve hak etmeyenlerle birlikte giriyoruz bayrama *

Uzun ramazan günleri demeyip onun rızası için aç, susuz kalmaya gönül verenlerin ve ona teslim olanların mutluluğuna ramak kaldı. Çünkü bayramın arifesindeyiz. Onun emrine "İşittim, itaat ettim" diyerek nefsini dizginleyenlerin bayramı olacak bu bayram.

Hak ettiler böyle bir bayramı. Ne mutlu ki onlara! Çünkü "Bugünler uzun günler, işimiz ve gücümüz var, işimiz zor" demediler, nefsin emrine girmeyip sadece ona yöneldiler ve sonunda hak ettiler bu mutluluğu tatmayı. Onlarca etrafında oruç tutmayan varken "Onlardan biri de ben olayım" demeden sabırla ona yöneldiler ve "Beni sana kul olanlardan göreceksin, ben bu imtihanı kazanacağım" diyerek ağızlarına, şehvetlerine ket vurdular, azmettiler ve sonunda başardılar. Sayılı günler çabuk geçti. Üstelik içerisinde bin aydan daha hayırlı geceyi de ihya ederek emsallerine en az bin ay fark attılar. Fıtır sadakası ve zekatlarıyla fakiri görüp gözettiler, hem namazlarını kılıp hem de Kur'an’larını okudular, nefislerini terbiye ettiler ve depolarını manen doldurdular. Doğrusu hak ettiler güzel bir bayramı! Güzel bir ziyafeti! 

Onlar ramazan orucunu tutmanın ve dinini daha coşkulu yaşamanın sevincini yaşarken şimdi üzülme sırası gözü namazda, niyazda ve oruçta  olmayanlarda.  Bir ayı yiyerek oruç tutmaya yönelmeyenlerin üzüntüsünü Allah kimseye vermesin. İçin için üzülürler. "Keşke biz de tutsaydık, bak sayılı günler gelip geçti diyecekler. "Ama heyhat! İş işten geçti. Hak etmedikleri bir bayramı içimizde kutlar görünecekler ama mutluluk görüntülerinin arkasında hep bir mahzunluk olacak. İçten içe kahrolacaklar. "Biz ne yaptık, niçin nefsimize hakim olamadık" diyecekler. Ama son pişmanlık fayda vermeyecek. İçlerinde bir kırıntı varsa mutlaka üzülecekler, ki üzülmelidirler de. Çünkü hiçbir mazeretleri yokken sınavı verip kazanma yoluna gitmediler ve ikmale kaldılar. Şayet üzüntülerinde samimi iseler dua etsinler. Allah onları önümüzdeki ramazana çıkarsın ve oruçlarını tutsunlar. İşte o zaman pişmanlıklarında samimi oldukları ortaya çıkacaktır. 

Oruç tutamadığı için üzülmeyip şu ramazan bir çıksa da çarşı pazarda rahat rahat yiyelim, içelim üzüntüsünü yaşayanlar da sevinecekler bu bayramda.

Camileri cemaatle şenlendiği için cami görevlilerimiz görevlerini yapmanın mutluluğunu yaşayacaklar.

Hem çalışıp hem de hakkıyla oruç tutanların yanında ramazanı uykuya tutturanlar da sevinecekler, oruç bana hiç dokunmadı diye.

Ramazan boyunca başımızı ağrıtırcasına ensemizde davul çalanlar da sevinecekler. Çünkü onlar için hasat zamanı. Bugünün akşamında ya da bayram sabahında kapımıza dayanıp zilimize basacaklar, alabildikleriyle yetinip sevinecekler.

Belediyelerimiz, bir ramazan boyu teravih vakti teravihe alternatif olarak şehir meydanında geceyi şarkı, türkü vb musiki ile geçirip ‘İnsanları iyi eğlendirdik, camilerden uzat tuttuk’ diye sevinecekler. Alternatif etkinliğe gelen sanatçılar da görevlerini yapmanın şuuruyla ceplerini doldurup gidecekler.

Teravih vakti kelli felli hocaları ekranlarına çıkararak izleyenlerini camiye göndermeyen program sunucuları ve o programlara çıkan hocalar da sevinecekler, “İnsanlar camiyi değil bizi tercih ettiler” diye.

Arife günü veya bayram sabahı ölmüşlerini ziyaret etmek suretiyle mezarlıklar da şenlenecek.

Büyükleri bayramlamak suretiyle harçlıklarını kapan çocuklar zaten dört köşe olacaklar.

Ramazan dolayısıyla eli üç-beş kuruş para gören fakir, fukara da sevinecek, diğer ramazanı bekleyecek dört gözle.

Herkes oruç ve bayram telaşında Mersin’e doğru giderken olmayan adaleti geri getirmek için bayram-seyran demeden günlük yirmi km yol yürüyerek Nirvana’ya ulaşmaya çalışanlar azim ve gayretle bayramı, tersine yollarda geçirecekler. Onların sevinci hedeflerine varınca ortaya çıkacak. En çok sevineni ise başın cezasını çeken ayakları olacak. Onlarla beraber dağ-taş demeden dere-tepe yol geçerek onların güvenliğini sağlayan güvenlik kuvvetlerinin edeceği hayır dualar da onların sevap hanesine yazılacak. Birileri belki bayram yapamayacak ama basın ve medyayı arkasında sürükleyerek gündemin başköşesine oturmanın sevincini yaşayacaklar.

Gördüğünüz gibi bayramın gelmesine sevinen çok. Herkes şu ya da bu şekilde oruçtan ve bayramdan nasiplenmiş ve muradına ermiş bir şekilde girecek bayrama.

Hakkıyla oruç tutan ve bayramın hakkını veren, ramazanın manasına uygun bir şekilde bu ayı değerlendiren kişilerden olmak ümidiyle bayramınız mübarek olsun. Hep beraber nice bayramlara inşallah! 22/06/2017

* 24/06/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde