Ana içeriğe atla

Hayat pahalılığı dedikleri bu olsa gerek

Üniversite ikinci sınıfta iken evlendim, fakülteden  hane sayısını beşe çıkartarak mezun oldum. Evlendiğim 88 yılından itibaren ailemin yükü üzerime binmişti. Ömrüm yaz dönemlerinde inşaatlarda çalışarak geçti, ailemi geçindirebilmek için. 

Göreve başladığım 1992 yılından itibaren 2000'li yıllara kadar maaşlı olmama rağmen kıt kanaat geçindim. Hayat pahalı mı pahalı idi. Çünkü çift haneli enflasyonlarla yaşıyorduk. Kiralar yüksek, gıda, giyim ve beyaz eşyayı bir öncesinde aldığın fiyata alamıyordun. Hükümetler zam verirken % 30-40 civarında zam vermesine rağmen geçinmeye yetmiyordu. Bir beyaz eşya alan kimse bir yıl boyunca sağılmaktan başka bir alış veriş yapamıyordu neredeyse. Çünkü belini doğrultamıyordu. Öncesinde 95, ardından 99 ve 2001 ekonomik krizleri freni patlayan bir kamyon misaliydi. Maaşlar yatacak mı yatmayacak mı endişesi yaşanmadı değil o yıllarda. 

2001 krizinden sonra kendi kendime "Bugünkü aldığım bir şeyi yarın aynı fiyattan alacağım günler gelecek mi acaba? Şayet buna kim sebep olursa oyumu ona vereceğim" demiştim. Nihayet Türkiye o günleri de gördü. Aldığımız şeyler aynen kaldığı gibi kimi eşyanın fiyatları aşağıya doğru bir iniş sergilemeye başlamıştı. Artık eskisi gibi gözümüzde bir aç gözlülük kalmamıştı, ev ihtiyaçlarını karşılamak için yeterince almaya başlamıştık. Çünkü fiyatlar yerinde sayıyordu hep. Hükümet eskisi gibi fazla zam vermemesine rağmen param bereketlenmiş, alım gücüm artmıştı. Çünkü enflasyon dene canavar tek haneli rakamlara inmişti. Zaman zaman dünya ekonomik krizinden etkilense de teğet geçti benim bütçemi. İşte benim aradığım günler, güzel ülkemi iyi günler bekliyor dedim hep.

17-25 Aralık olaylarıyla birlikte enflasyon çift haneli rakamlara doğru çıkmaya başladı. 15 Temmuz’la birlikte yeniden çift haneli enflasyonu yaşamaya başladık. Çünkü Türkiye’ye saldıranlar tek taraflı saldırmıyordu. Hem ekonomiyi baltalıyor, hem de iç savaş istiyorlardı. İç savaşta başarılı olamadılar ama sanırım ekonomik savaşı kazanacaklar gibi. Çünkü kiralar tıpkı 200 öncesi gibi tavan yapmaya başladı, gıdalar ise astronomik bir şekilde fiyat ayarlaması gördü. Yiyecek ve içeceğimize gelen zamlardan haberim vardı ama tereklerdeki bazı ürünlerdeki yüksek fiyatları görünce bu kadar da olmaz dedim.  Daha bit yıl öncesinde 10-12 liraya aldığımız bir kiloluk çayların fiyatları 20 liranın üstüne çıkmış, yüz gram bir bamyanın fiyatı geçen yıl 9-11 lira arasında gezinirken şimdi gördüğüm fiyat 19 lira yazıyor. Varın siz gerisini düşünün. Bir yıl içerisinde bazı ürünlerde neredeyse yüzde yüzün üzerinde bir değişiklik olmuş. Maalesef yerinde sayan bir ürüne rastlamadım.


Enflasyon demek hayat pahalılığı demek, alım gücünün azalması demektir. Bol keseden harcamaya alışmış bizleri iyi günler beklemiyor şayet enflasyon frenlenmezse. Vatandaşın cebinde alım gücü kalmazsa, işsizlik çoğalır, krediler ödenmemeye, kredi kartlarının asgari ödemesi de zora girmeye başlarsa ülkeyi yönetenler için tehlike çanları çalıyor demektir. Vatandaşın cebine dokunan hiçbir hükümet uzun ömürlü olmaz. Vatandaş öncekileri bir kenara attığı gibi bugün sebep olanlara da yol verir. Vatandaşın bu konuda acıması yoktur. Bu yüzden ülke yedi düvelle her alanda mücadele ederken ülkeyi yönetenler ekonomiyi ihmal etmemeli, gerekli tedbiri almalı. Ne yapıp edip hükümetin ekonomiye bir ayar vermesi, millete rahat bir nefes aldırması gerekiyor. Ekonomi alanında bir seferberlik başlatılmalı. Ama nasıl? 20/06/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde