20 Haziran 2017 Salı

Hayat pahalılığı dedikleri bu olsa gerek

Üniversite ikinci sınıfta iken evlendim, fakülteden  hane sayısını beşe çıkartarak mezun oldum. Evlendiğim 88 yılından itibaren ailemin yükü üzerime binmişti. Ömrüm yaz dönemlerinde inşaatlarda çalışarak geçti, ailemi geçindirebilmek için. 

Göreve başladığım 1992 yılından itibaren 2000'li yıllara kadar maaşlı olmama rağmen kıt kanaat geçindim. Hayat pahalı mı pahalı idi. Çünkü çift haneli enflasyonlarla yaşıyorduk. Kiralar yüksek, gıda, giyim ve beyaz eşyayı bir öncesinde aldığın fiyata alamıyordun. Hükümetler zam verirken % 30-40 civarında zam vermesine rağmen geçinmeye yetmiyordu. Bir beyaz eşya alan kimse bir yıl boyunca sağılmaktan başka bir alış veriş yapamıyordu neredeyse. Çünkü belini doğrultamıyordu. Öncesinde 95, ardından 99 ve 2001 ekonomik krizleri freni patlayan bir kamyon misaliydi. Maaşlar yatacak mı yatmayacak mı endişesi yaşanmadı değil o yıllarda. 

2001 krizinden sonra kendi kendime "Bugünkü aldığım bir şeyi yarın aynı fiyattan alacağım günler gelecek mi acaba? Şayet buna kim sebep olursa oyumu ona vereceğim" demiştim. Nihayet Türkiye o günleri de gördü. Aldığımız şeyler aynen kaldığı gibi kimi eşyanın fiyatları aşağıya doğru bir iniş sergilemeye başlamıştı. Artık eskisi gibi gözümüzde bir aç gözlülük kalmamıştı, ev ihtiyaçlarını karşılamak için yeterince almaya başlamıştık. Çünkü fiyatlar yerinde sayıyordu hep. Hükümet eskisi gibi fazla zam vermemesine rağmen param bereketlenmiş, alım gücüm artmıştı. Çünkü enflasyon dene canavar tek haneli rakamlara inmişti. Zaman zaman dünya ekonomik krizinden etkilense de teğet geçti benim bütçemi. İşte benim aradığım günler, güzel ülkemi iyi günler bekliyor dedim hep.

17-25 Aralık olaylarıyla birlikte enflasyon çift haneli rakamlara doğru çıkmaya başladı. 15 Temmuz’la birlikte yeniden çift haneli enflasyonu yaşamaya başladık. Çünkü Türkiye’ye saldıranlar tek taraflı saldırmıyordu. Hem ekonomiyi baltalıyor, hem de iç savaş istiyorlardı. İç savaşta başarılı olamadılar ama sanırım ekonomik savaşı kazanacaklar gibi. Çünkü kiralar tıpkı 200 öncesi gibi tavan yapmaya başladı, gıdalar ise astronomik bir şekilde fiyat ayarlaması gördü. Yiyecek ve içeceğimize gelen zamlardan haberim vardı ama tereklerdeki bazı ürünlerdeki yüksek fiyatları görünce bu kadar da olmaz dedim.  Daha bit yıl öncesinde 10-12 liraya aldığımız bir kiloluk çayların fiyatları 20 liranın üstüne çıkmış, yüz gram bir bamyanın fiyatı geçen yıl 9-11 lira arasında gezinirken şimdi gördüğüm fiyat 19 lira yazıyor. Varın siz gerisini düşünün. Bir yıl içerisinde bazı ürünlerde neredeyse yüzde yüzün üzerinde bir değişiklik olmuş. Maalesef yerinde sayan bir ürüne rastlamadım.


Enflasyon demek hayat pahalılığı demek, alım gücünün azalması demektir. Bol keseden harcamaya alışmış bizleri iyi günler beklemiyor şayet enflasyon frenlenmezse. Vatandaşın cebinde alım gücü kalmazsa, işsizlik çoğalır, krediler ödenmemeye, kredi kartlarının asgari ödemesi de zora girmeye başlarsa ülkeyi yönetenler için tehlike çanları çalıyor demektir. Vatandaşın cebine dokunan hiçbir hükümet uzun ömürlü olmaz. Vatandaş öncekileri bir kenara attığı gibi bugün sebep olanlara da yol verir. Vatandaşın bu konuda acıması yoktur. Bu yüzden ülke yedi düvelle her alanda mücadele ederken ülkeyi yönetenler ekonomiyi ihmal etmemeli, gerekli tedbiri almalı. Ne yapıp edip hükümetin ekonomiye bir ayar vermesi, millete rahat bir nefes aldırması gerekiyor. Ekonomi alanında bir seferberlik başlatılmalı. Ama nasıl? 20/06/2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder