Ana içeriğe atla

"Büyük mü, küçük mü?"

Belediyelerimizin hizmetlerinden birisi de tuvaletlerin bedava olması. Çarşının birçok yerinde görebilirsiniz. Yan tarafta gördüğünüz resmi bugün Zafer Meydanında çektim. Epeydir geçmiyordum oradan. Ne zaman yapıldı bilmiyorum. Ama o bölgedeki insan yoğunluğunun ihtiyacını giderecek türden bir yer olmuş. Belediyelerimizin yeni hizmet anlayışında wc'lerden para almak yok artık. Üstelik içerisi de bakımlı mı bakımlı.

Çok değil 8-10 yıl öncesinde Konya'daki tuvaletlerin Çıkrıkçılar içindeki wc hariç çoğu paralı idi. Vatandaş ihtiyacını karşılamak için mutlaka para ödemesi gerekiyordu. Çünkü her tuvaletin girişinde tuvaletin temizlik işlerine bakan kişi oturur olurdu. Çıkışta parasını alırdı. Bazıları kolonya tutar ve peçete verirdi yaptığı hizmete karşılık. 

Tuvalet ihtiyacından sonra ödenen paranın bir ehemmiyeti yoktu.  Ama kiminin parası vardı, kimin yoktu. Kim akıl ettiyse para alınmaktan vaz geçildi. belediyeleri bu hizmetinden dolayı tebrik etmek lazım. Belediyeler bu şekilde amme hizmeti verirken biz bu hizmeti takdir ederken üzümünü yediğimiz bu bağ kimin diye sormazken belediyelerimiz kaz gelecek yerden tavuğu esirgemediğini de düşünmek lazım. Bize buraları bedava yapan belediyelerimiz evlerde kullandığımız suların yanında aldıkları yüksek atık-su bedelleri onlara yeter de artar bile. Neyse bu konu ayrı bir konu.

Ben bugün Zafer'deki ücretsiz wc levhasını görünce çocukluğumdaki ücretli wc'lerin kapısında yazılı olan wc fiyatları aklıma geldi. Gerçi paramız 8-10 yıldır epey değişti ama bugünün parasıyla söyleyelim. "Büyük 1 TL, Küçük 50 Kuruş" yazılı idi. Yani tuvalet ihtiyacının büyüğünün fiyatı ayrı, küçüğününki ayrı idi. Bugün çoğumuzun Teksas Durağı diye bildiğimiz Alaaddin otobüs duraklarının karşısında bugünlerde olmayan bir tuvalet vardı. Orada yazıyordu fiyat listesi. Bazı yerlerde yazmazdı ama görevli çıkarken sorardı: "Büyük mü, küçük mü" diye. Söylediğine göre fiyatını keserdi.

Bugün hatırlamadığımız bu "Büyük mü, küçük mü" sözünü her tuvalete girişimde hatırlarım. Garibimize gitse de mantık doğru idi. Çünkü büyüğün temizlik masrafı ile küçüğünki bir olur muydu?

Sahi büyük mü yaptınız, yoksa küçük mü? 05/06/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde