Ana içeriğe atla

Gözümüz aydın! Eğitimde aranan suçlu bulundu...-III- *

Eğitim ve öğretimde öğretmenin sorun yok mu? Var elbette. Kimse öğretmende sorunun olmadığını söylemiyor. Öğretmen kendisini geliştirmiyor, yenilikleri takip etmiyor, okumuyor.

Çoğu etüt merkezlerinde gayri resmi ders vererek veya merdiven altı diyebileceğimiz şekilde özel ders verme yoluna gidiyor. Bugünün öğretmenleri ‘Tam Gün yasası’ çıkmadan önceki doktorların durumunu andırıyor. Dün doktorlar özel muayenehanesinde parayla hasta muayene ederek hastaneleri işlev görmez noktaya getirmişti. Bugünün bir kısım öğretmenleri de okul dışında parayla ders verme yoluna giderek okulların içini boşalttıklarının farkında değiller. Bu şekilde özel çalışan öğretmen suçlu olmaya suçlu. Pekiyi bunlara müşteri olanların hiç mi suçu yok? Okullar ‘Tam Gün Eğitim’e geçirildi de öğretmen bu duruma karşı mı çıktı? Getirin tam gün eğitimi…bakın öğretmenden nasıl verim alırsınız. Niyetiniz performans sistemine geçmek ise bunun yolu öğrenci ve velinin öğretmene not vermesi değil, öğretmenin öğrencinin hazır bulunuşluk durumunu nereden alıp nereye getirdiğinin ölçülmesidir esas performans. Bakanlık, “Kalan bir öğrencinin devlete şu kadar maliyeti var” diye hesap yapmasından ziyade getirsin yeniden eleme sistemini, bakın beğenmediğimiz okullarda ve öğretmenlerde kalite nasıl gelir.

Siz, etkinlik etkinlik, proje proje diye gece gündüz rüya gören milli eğimleri niçin sorun olarak görmüyorsunuz? Okula okumak için gelmeyen öğrenciyi niçin sorun olarak görmüyorsunuz? Hiç araştırdınız mı okula gelen öğrencilerin kaçta kaçı kahvaltı yaparak geliyor, ödevini yaparak geliyor? Öğrenciler bugün savaşa gitmek istemeyen Yeniçeri Ocağı gibidir. Ne kadar öğretmene ders işletmezse kar sayıyor. Ders işlemek isteyen öğretmene “Hocam ders mi işleyeceksiniz?” diyerek okulların son bir ayını film izleyerek geçirdiğini kaç kişi biliyor.

Öğretmeni masaya yatıralım, aynı zamanda diğer paydaşları da hesaba çekelim. Eğitim ve öğretimin bu hale gelmesinde akşamdan sabaha mevzuat değiştiren Bakanlığın hiç mi suçu yok?  Daha doğru dürüst öğretmen alım şartlarını belirleyememiş Bakanlık bu sorumlulukta kendisini nereye koyuyor? Okulun altını üstüne getiren çocuklar için onlara kol kanat geren aşırı korumacılıktan başka hiçbir şey yapmayan veli ve milli eğitim yetkililerinin hiç mi suçu yok? Milli Eğitim, sorunu gerçekten görmek istiyorsa kendi yaptığı TEOG sınavlarındaki ölçme ve değerlendirme  ile ÖSYM’nin yaptığı merkezi sınavlardaki uçurumu niçin masaya yatırmaz?

Öğretmenin yeterliliğini belirlemek için sınav yapılsın. Ama bu sınav ‘Öğretmen Strateji Belgesinde’ belirtildiği gibi sürekli olsun, hiç kaldırılmasın. Aynı sınav kamuda çalışan diğer kamu görevlilerine de yapılsın. Kamuda görev yapan üst düzey yöneticilere emri altında çalışanlar puan versin. Onların yeterliliğini görme gibi bir hakkımız niçin olmasın. Sanki diğer kurumlar dört dörtlük görevini yaptılar, bu ülkeye katma değer ürettiler de sadece öğretmen mi kaldı üretmeyen?

Öğretmenler objektif, ölçülebilir her türlü sınava varlar. Siz de var mısınız Bakanlığın kural koyucuları ve kamuda çalışan diğer kimseleri? Hep beraber var mıyız performans ölçen sınavlara? Bizim kağıt ve kalemimiz hazır… Ya sizin ki? Ya da boş verin sınavı, çocuklarınızın başında bir ay ders vermeye, onlara ders anlatmaya ne dersiniz? Öğretmenler tahtayı devretmeye hazırlar, haberiniz olsun. Eğer amacınız üzüm yemekse aklın yolu birdir, mutlaka bir orta yol bulunur. Ama önce eğitim ve öğretimin tek sorumlusu öğretmendir sendromundan kurtulmanız gerekiyor. Yok, hiç öz eleştiri yapmadan yine öğretmenlere vurmaya devam edecekseniz bu vuruşlarla, kaçak güreşle öğretmenler yola getirilemez. Çünkü sürekli eleştirilen ve topun ağzına konan kişilerden asla eğitim ve öğretime fayda gelmez.

Siz en iyisi ne yapın biliyor musunuz? Bugünün öğretmenlerinden toptan kurtulmaya çalışın. Aslında bunun yolunu iyi biliyorsunuz. Daha önce yapmadığınız bir şey mi bu. Hani siz 2014 yılında da okullarda sorun olarak müdür ve müdür yardımcılarını görmüştünüz. Bundan nasıl kurtuldunuz? Bir gecede bir kanun çıkararak dört yılını dolduran tüm idarecileri asli görevi değil diye öğretmenliğe döndürmüştünüz. Öğretmenleri de aynı şekilde değerlendirebilirsiniz. Hiç kimse doğuştan getirmediği bir haktan dolayı hak iddia edemez diyerek mevcut öğretmenlerin görevine son verirsiniz, görevine son verdiğiniz kişilere de öncekilerden ayırt etmek için 'Eğitim azmanı' dersiniz. Okullara sıfırdan her meslekten öğretmen seçimi yapabilirsiniz. Nasılsa dışarıda bugünkü öğretmenlerin alternatifi olan yüz binlerce öğretmen adayı var. Zaten bir kaç yıldır öğretmen seçim yöntemini de biliyorsunuz. Alırsınız karşınıza, onları tek tek mülakattan geçirirsiniz. Bence hiç uğraşmayın bugünkü kaşarlanmış öğretmenlerle. Onlar kırk yıldır kani idiler, bundan sonra da onlardan bir yani olmaz. Bakın bizde çözüm yolu her zaman için vardır. Bu kıyağımı da hiç unutmayın. 13/06/2017

* 21/06/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde