Ana içeriğe atla

Hem fikren hem de bedenen savrulan bir tip

"AK Parti içinde “Her şeyi göze alıyorum ve hayır dediğimi açıklıyorum. Çünkü ben getirilen değişikliğin iyi bir değişiklik olduğuna inanmıyorum” diyebilecek cesarette, yüreklilikte tek bir kişi bile yok. “Üç günlük dünya... Ne diye düşündüğümü söyleyemeyecekmişim ki” diyen, diyebilen tek kişi yok." 

Yukarıdaki alıntı Ahmet Hakan Coşkun'un 23.04.2017 günkü Hürriyet gazetesindeki köşesinde yazdığı "AK Parti içinde neden gizli hayırcılar var?" Başlıklı yazısından. Hayır diyebilecek cesarette tek kişi yok, diyerek tüm camiayı cesaret gösteremeyen kişiler olarak suçluyor. Çok yönünü biliyordum da bu toptancı yönünü bilmiyordum sayın niyet okuyucusunun. Evliya gibi adam. Yazarlık falan ne ki? Milyonlarca AK Partilinin içini de biliyor. Aslında yazarlık kendisini kesmez, yazık oluyor kendisine. Bir post bulup postnişinlik yapsa fena olmaz sanırım.

Sayın Ahmet Hakan! Siz bu mahallenin içinde epey kaldınız, buraları iyi bilmeniz gerekir. Eğer bu mahallede özünden kalmışsanız bu mahalleden ses çıkmayacağını da çok iyi biliyor olmalısınız. Bu mahallede ekmek yiyip, çay içtikten sonra kimlik değiştirerek karşı mahalleye geçen ve eski mahallesine vefa göstermeyerek uzaktan salvo atışlar yapan milyonda bir çıkar. İnan elde şu anda yok. Pek de çıkmıyor, suyundan mıdır, toprağından mıdır nedendir bilinmez. Olsa seve seve veririz sana böylelerini. Böylece kelaynak kuşları gibi yalnız kalmazsın. 


Uzun zaman oldu bu mahalleden ayrılalı. Nasıl ki vefayı unutmuşsan buralardaki adabı da unutmuş olabilirsin. İstersen biraz hatırlatayım. Bir defa bu mahallede kol kırılır, yen içerisinde kalır. Dışarıya pek çıkmaz. Gönül kırgınlıkları olur, fikir ve metotta ayrı düşülür, dışarıyla paylaşılmaz, gerekirse kabuğuna çekilir, içine atar. Zaman her şeyin ilacı diye düşünülür. Dışarıda açıklayacağım görüş camiayı kırar, parçalanmaya gideriz. Rakipleri, öteki mahalleyi sevindiririm diyerek konuşmaz, görüşünü açıklamaz. Bu korktuğundan değil, camiasına verdiği değerdendir, zarar vermek istemez. Çünkü bu camia sadece kendisine değil, ülkeye lazım diye düşünür. Görüşünü meydanlarda ve ekranlarda söylemez, gider yetkili kurullarda ifade eder. Sonunda çoğunluğun görüşü tasvip görür. Kırılsa, incinse dahi bunu duruşuyla gösterir, diliyle ifade etmez. Gül gibi, Davutoğlu gibi kabuğuna çekilir. Çünkü konuşmasının içinden çıktığı davasına zarar vereceğini bilir. Çünkü bilir ki davası sadece bir parti hareketinden ibaret değildir. İçine sinmese de evet der, hayır derse de bunu açık etmez. Gider sandıkta konuşur. Zira dostunu üzmenin faydası yoktur. Kardeşlerini arkasından vurmaz. Çünkü bu camia için vefa sadece İstanbul'un bir semti değildir. Dostlukları bakidir. Çünkü aynı hedefe, aynı davaya baş koymuşlardır. Beraber yiyip beraber içmişlerdir. Yedikleri kaba pislemezler. İçtikleri çayın ve kahvenin hatırını güderler. Kendilerine ihtiyaç duyulduğunu hissettikleri zaman kırgınlıkları bir tarafa bırakarak birbirinin imdadına koşarlar, 15 Temmuz'da olduğu gibi.


Herhangi bir sebeple partisinden, camiasından koparsa koşa koşa diğer mahalleye gitmezler. Giderlerse de kimliğini, kişiliğini kaybetmez. Yeni mahallesinde iskan etmek zorunda kalırsa eski dava arkadaşlarını satmaz, onlara bel altı vurmaz. Geçmişte beraber yaptıkları işleri eleştirmez, gizli kalması gereken noktalara girmez. Eski mahallesini eleştirmez. Çünkü buradaki kavga kayıkçı kavgası değildir.

Bunları ve saymadığım çoğu değerleri bilmen gerekir. Bugün bu değerler size garip gelebilir. Beğensen de, beğenmesen de bu mahalle böyle. Yıllar geçti ardından kimse gelmedi diye üzülebilirsin. Ben de üzgünüm ardından kimseyi gönderemediğimize. Ne edersin ki buralar bu konuda bitek değil, kıraçtır.

Ben yerinde olsam eski mahallemi bu şekilde fütursuzca eleştirmezdim. Başka malzemen yok mu senin? Çok savrulmazsan iyi olur. Zira ne İsa'ya, ne de Musa'ya yaranırsın. Sahi bugünkü görüntünle bu mahallede yıllar yılı nasıl durdun? O zaman hangisiydin? Şimdiki gibi miydin? Yoksa değiştin mi?  Bence bu mahalleye bakacağına aynada kendi yüzüne baksan daha iyi olur. 23.04.2017



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde