Ana içeriğe atla

Emek ve Dayanışma Günü

Dünyada kutlanan Emek ve Dayanışma Günü İşçi Bayramı olarak ülkemizde de kutlanır her yıl 01. Mayısta. Birkaç yıldır da resmi tatil yapıldı üstelik.

Bu bayramı kutlamak için işçi sendikaları her yıl gözünü Taksim Meydanına diker. İzin verildi, verilmedi, kutlayacağız vb. tartışmalar günler öncesinden başlar. Bu sene de bu meydanda işçi bayramının kutlanmasına izin verilmedi. Bereket sendikalar bu yıl kutlama yeri illaki Taksim olacak diye ısrarcı olmadı ve ortamı germedi. Kimi İstanbul'u, kimi Ankara'yı, kimi de Erzurum'u seçti miting yeri olarak. Kutlama öncesi oluşan bu sakin ve anlayışlı ortamı inşallah 01 Mayıs günü de görürüz. Çünkü bizde her bir 01 Mayıs sancılı olur. Gergin başlar ve gergin sona erer. Şeytanın bacağı bu bayramda kırılacak gibi görünüyor.

Bildiğim kadarıyla 01 Mayısta tüm emekçilere izin verilmiyor. Özel sektör emekçileri bugünde yine çalışmaya devam ediyorlar. Sanırım onlara her gün bayram. Yani 1 Mayısın diğer günlerden farkı yok onlar için. Kamuda çalışan memur ve işçiler bugünde tatil yapıp miting yapabiliyor. Sendikaların miting yeri olarak belirlediği ile, her bir şehirden emekçiler katılır. Kilometrelerce yolu uzun uğraş sonucunda katediyorlar. Mitinge geldikleri zaman bağıracak, bayrak sallayacak takatları kalmaz. Gönüllü-gönülsüz sloganlar atılır, bayraklar sallanır. Kafalarında da dönüş yolu var. Çünkü geldikleri yolu yeniden tepmeleri gerekecek. Yorgun-argın geç vakit evlerine gelip doğru-dürüst dinlenemeden ertesi gün iş başı yapacaklar. Bunlar iş başı yapmayı düşünedursun diğer emekçi arkadaşları hemen iş başı yaptı bile. Çünkü emekçinin kirlettiği, savaş alanına çevirdiği meydanı temizlemek, eski haline getirmek yine diğer emekçinin işi.

Benim bayram diye bildiğim gün dinlenme günü olmasıdır. Bayram denilen günde miting yapanlar yorulur. Yorulan ise mesaiye başladığı zaman işinde verimli olamaz. Mitingde harcanan efor ve giden para da işin bir başka yönü. Meydanlarda gövde gösterisi yapılarak istediği haklar da verilmez. Miting yapılacaksa bir konfederasyon bir yerde yapacağına her ilde yapsa emekçiler fazla yorulmamış olur. Mitingler sembolik olmalı, miting yerleri kirletilmemeli. Sonra niçin her bir konfederasyon ayrı ayrı miting düzenler. Amaçları işçi haklarını korumaksa hep birlikte kutlamalılar. Çünkü istedikleri haklar üç aşağı, beş yukarı aynıdır. Her biri ayrı bir baş olmamalı.

Kanaatimce mitingler hiç olmamalı, işçiler o günü dinlenerek geçirmeli. Mademki bugün işçinin günü. Bırakalım istediği gibi o günü değerlendirsin. İşçinin alın teri kurumadan karşılığını aldığı, özlük haklarının insanca yaşayabileceği bir seviyeye getirilmesini temenni ediyorum. Bu gün sadece kamu emekçileri için değil, özel sektörde çalışan asgari ücretliler için de tatil yapılmasını istiyorum.

Maaşını beğenmeyen emekçilerin hiç işi olmayan işsiz insanları düşünerek mevcut hallerine şükretmelerinde fayda var. Zira beğenmedikleri maaş ve özlük haklarına çalışacak binlerce insanımız var dışarıda. Hakkıyla çalışan ve emeğinin karşılığını tastamam alan kişilerden olmamız temennisiyle. 29.04.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde