Bu yazımda konu edindiğim eşeğin gerçek hayattaki dört
ayaklı eşekle bir alakası yoktur. Buradaki eşek, insanlıktan nasibini almamış
iki ayaklı bir eşektir. Herkesin bildiği eşeğe hakaret anlamı taşımaz. Konu
edindiğim kişi/kişileri anlatmak için bu hayvan seçilmiştir.
Buradaki
iki ayaklının dört ayaklıdan farkı sadece okumuş olmasıdır. Dört ayaklı eşek
bir defa okuyamadığından kendini cahil bilir. Hiç bıkıp usanmadan eşekliğine
devam eder. Tekerleğin icadından önce ve sonrasında insanlara binek görevi ifa
etmiş, ömrü yük taşımakla geçmiştir. Zaman zaman anırır. Anırmasında hiç makam
yoktur. Sesi de güzel değildir. Seslerin en çirkini olmasına rağmen zamanlı
zamansız anırır. Kimse de niye anırdığını bilmez. Kim bilir belki de
"Benden bu kadar faydalandığınıza göre benim kahrımı da çekeceksiniz,
benim kahrım anırmak" demek istiyordur. Önüne sapını-samanını koydun mu
ondan iyisi yoktur.
İki
ayaklı olanı dört ayaklı olana kurban olsun bir defa. Çünkü iki ayaklı eşek
okumuştur okumasına. Bir kesere sap olmuştur olmasına. Ama adam olamamıştır.
Hani bir baba oğluna: "Oğlum sen adam olmazsın" demiş de oğlu, okumuş
kaymakam olmuş ve gün bugün deyip babasını makamına getirtmiş ve babasına
"Bak! Ben koskoca kaymakam oldum" deyince babası: "Oğlum, ben
sana kaymakam olamazsın demedim. Adam olamazsın dedim. Gördüm ki, olamamışsın.
Eğer olsaydın, babanı ayağına getirtmezdin" diyerek kendisine caka satmak
isteyen oğluna haddini bildirmiştir. Okumak bir defa haddini bilmektir. Madem fıkra
ile başladık, yine devam edelim bir fıkrayla. Adamın adını zamanında eşek
koymuşlar. İnsanlar eşek gel, eşek git dedikçe zoruna gidiyormuş. Hanımı: “İhtiyar
heyetine git, sana yeni bir isim versinler” diye akıl verir. Adam heyete
durumunu anlatır. Heyet buna yeni bir isim verir. Sevinçle evine gider. Hanımına
müjdeyi verir. Hanım, artık adımı değiştirdim” der. Ne koydular diye hanımı
sorar. Heyet oy birliğiyle adımı sıpaya dönüştürdü” deyince kadın gülmeye
başlar: “Behey akılsız, niye itiraz etmedin? Bir defa sıpa eşeğin yavrusuna
verilen isimdir. Bu durumda sen büyüyünce yine eşek olacaksın, bu gidişle sen eşeklikten
kurtulamayacaksın” der.
Okumak güzeldir. Çünkü insana değer katar. Ama bazılarında
bu değerin ‘de’si bile görünmez. Çünkü tahsili ondan sadece cehaleti alır,
eşekliği ise baki kalır. Okur görev alır. Daha iyice pişmeden gözünü yukarıya
diker. Çünkü çalıştığı alanda verimli değildir. Ayrıca çalışmakta da gözü
yoktur. Nasılsa idareci olmak için bir kriter de yoktur. Kabiliyetli, çalışkan,
liyakatlı ve ehliyet sahibi olman şart değildir. Hırlı-hırsız, tacizci olman
fark etmez. Bunun için geçer akçe bir sendikaya üye olmaktır. Üye oldun mu en
azından bir yerde idareci olarak işe başlar, bir koltuk sahibi olursun. Bayan
isen yönetici olman daha kolaydır. Çünkü yönetici görevlendirme yönetmeliğine
göre bayan kontenjanları vardır. Her bayan yönetici olmak istemediğine göre
emsallerine göre şansı daha yüksektir. Koltuğa yapıştın mı dünya senindir artık.
Kolay kolay kalkmazsın.
Daha ne ister insanoğlu bu durumda. Allah’tan istedi bir
göz, Allah verdi ona iki göz. Daha dün işini beceremeyen bir öğretmendi, nasıl gelecek
bu emeklilik derken Allah ona bir başka kapı açtı. Hele koltukta otururken
ayağına çağırıp insanlara emir vermenin keyfi bir başkadır. Dört köşe yapar
insanı. Sevmediği, nefret ettiği kişileri ezmek için bir fırsattır bu koltuk.
Köyüne muhtar seçilen adam gibi tepeden bakar onlara. Hani adam muhtar
seçildikten sonra eşiyle birlikte balkonda yemek yerken aşağıdan geçen
insanları hanımına göstermiş: Hanım! Daha dün biz de şu adamlar gibiydik, hey
gidi günler hey!” demiş ya. İşte öyle. Çünkü bu koltuğa oturmak öyle her
kişinin harcı değildir. Haftalık gireceği derslere de girmesine gerek yok. Çünkü
işinin yoğun olduğunu öne sürer. Sıkıldıkça egosunu tatmin edecek bir iş
bulur.
Bu tiplerin sayısı az değil. Ne oldum delisidir bunlar. Yaptığı
işi önemseyen, oturduğu evrak memurluğu koltuğunu bir şey sanan zavallılardır.
Ekranın karşısında otura otura mayışır, bir müddet sonra beyni de uyuşur. Ne
yaptığını, kimi kırdığını bile bilmez. Bu tipler okumuştur ama diplomalı
cahillerdir. Bir yere kritersiz geldiği için o koltuğun hakkını vermeye de
çalışmaz. Böylelerinin durumu kendisine miras kalan hayırsız evlat gibidir. Har
vurur, harman savurur. Gününü gün eder. Etrafını kırar geçirir. Herkesi
kırdıkça egosunu tatmin eder. Sorunun kaynağı kendisinin olduğunu bilmeden başkasını
düşman beller. İletişime de kapalıdır. Kafasını kuma gömen deve kuşu misalidir
bunlar. Kendisini ekrana gömer, sağa-sola emirler verir. Orta yerde sorun
olduğu zaman da suçu kendisinde bulmaz. Hırçınlığını, iç kavgasını başkasını
ezerek unutmaya çalışır. Bu tipler bok böceği gibidir. Hani o böcek kendi
pisliğini yuvarlarken bir taraftan da etraf ne kadar pis kokuyor diye burnunu
tıkarmış. Maalesef sorunun kaynağı olduğunu nasıl bok böceği bilmiyorsa bunlar
da bilmiyor. Yine iki ayaklı eşekliklerine devam ediyorlar. Bu tiplerin üzerine
altın semer de vursan eşek yine eşektir. Ama suç bunlarda değil, hiçbir kriter
koymadan alıp bunlara koltuk verenlerdedir. Sayıları çok mu dersen çevreni biraz gözlemle, mutlaka bulursun böylelerini. Sözüm meclisten ve görevini yapan kişilerden dışarıdır. 28/04/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder