Ana içeriğe atla

2017 referandumunun kahramanları

Kazananı ve kaybedeniyle her ne kadar şimdilik konuşulmaya devam edilse de bir müddet sonra 2017 referandumu da diğerleri gibi unutulacak. Ama 2017 referandumu unutulsa da hatırlandığı zaman hep "mühürsüz oylar" diye anılacak.

Genelde seçim ya da referandum sonuçlarından sonra genelde kazanma ve kaybetme nedenleri üzerine değerlendirmeler yapılırken bir hafta geçmesine rağmen 2017 referandumu hala sıcaklığını koruyor. Tartışma da sonuçlardan ziyade YSK'nın mühürsüz oy ve zarfları geçerli kabul etmesi. İşin garibi ne kadar zarf ve oy pusulası mühürsüzdü? Bunu bilen de yok. Yıllar geçse de bu mühürsüz oylar birilerince hep temcit pilavı gibi önümüze getirilmeye devam edecek. Bunu sağlayan da sağ olsunlar sandık kurullarında görev alıp o görevini yapmayan her partiden temsilcinin olduğu sayısını bilmediğimiz sandık kurullarıdır. İçlerinde AK Partili, MHP'li, SP'li, HDP'li, CHP'li üyelerin olduğu sandıklar. Farklı siyasi düşünceye sahip bu sorumsuzlar nasıl bir araya gelmişler ya da getirilmişler? Bunları bir araya getirenleri tebrik etmek lazım. Uğraşılsa becerilemez. Tencere-kapak misali. Hepsi sorumsuz, hepsi unutkan. Ülkede hiç birlik ve beraberlik yok diyenler, bunlara baksın. Düşman kardeşler nasıl uyum içerisinde uyumuşlar. Birlik dedikleri bu olsa gerek. Acaba içlerinden biri yahu arkadaşlar, bu mühür ne işe yarar, bunu niçin koymuşlar diye de mi sormadı. Pes doğrusu! 

İster kabul edin, ister etmeyin. Referandumun gizli kahramanları bunlardır. Adlarını, sanlarını bilmesek de kendilerini hep hayırla yad edeceğimiz kişilerdir bunlar. Meşhur oldular, aynı anda ülke gündemine oturdular. Gündem belirlediler. Kim istemez ki gündem belirlemeyi. Bu tevazu çalışmaları karşısında meşhur olmak her adama nasip olmaz. İşin böyle olacağını bilseydim ben de mühürlemezdim. Sabah sabah üyelerin iki ayağını bir papuca sokarak oy pusulalarını ve zarfları önce saydırdım, sonra da tek tek mühürlettim. Böyle yaparak binlerce sandık başkanından biri oldum. Görevimi yapmak suretiyle hiç de esamem okunmadı. Çünkü rutin işleri yapmıştım. Halbuki herkesin yaptığı işi yapmak değil marifet. Önemli olan sıradışı bir işe imza atmaktır. Bu az sayıdaki arkadaş işte bunu becerdi. Bunun sonucunda da meşhur oldular. Bizim isimsiz kahramanlarımızdır onlar. Çünkü asl olan meşhur olmaktır. İyi veya kötü ülkeye bir değer ürettiler. Yaptıkları önemsiz olsa bir haftadır insanlar bunları konuşur muydu? Sonra biz bu konu olmasaydı ne konuşacaktık? Olaya biraz da bu yönden bakmak lazım. Ayrıca bu arkadaşlar yaptıkları icraatlarıyla YSK'yı harekete geçirdiler. Hangi birimiz YSK'yı bu şekilde harekete geçirebiliriz? Aslında bu arkadaşlara ödül bile vermek lazım. 

Hani futbolda her maç sonucunda katkısından dolayı oyunun adamı seçilir. Biz de hep beraber bu referandumun adamı olarak bu arkadaşları seçelim. Hepsini ekranlara çıkaralım, meydanlarda tek tek gezdirelim. Halk bu kahramanların yüzüne -nazar değmesinler diye- tükürdükçe onlar "Ya Rabbi, şükür! Yağmur yağıyor " desinler. 23.04.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde