Ana içeriğe atla

Uygulanacak Yedi Kıstas

Hz Ebu Zer el-Giffari (ra)'nin  rivayet ettiğine göre, "Peygamber (sav) efendimiz bana yedi şeyi vasiyet etti:

1-Fakirleri sevmemi, fakirlere yaklaşmamı,

2-Dünyalıkta kendimden daha aşağıda olanlara bakmamı, kendimden daha yukarıda olanlara bakmamamı,

3-Benden uzaklaşsalar bile akrabalarımla bağımı kesmememi,

4-'La havle ve la kuvvete illa billah' sözünü bol bol söylememi,

5-Gerçeği acı da olsa söylememi,

6-Allah'a çağırma konusunda, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmememi,

7-İnsanlardan hiçbir şey istememeyi" (Taberani).

Vasiyetler açık. Ayrıca izaha gerek olmasa da maddelere kısaca değinmek isterim.

2. maddeyle ilgili olarak, günümüzde maaşlı çalışanların çoğu gelirlerini kendilerinden yüksek maaş alanlarla kıyaslama yoluna giderler. Kendi işleri daha zor ve riskli olmasına rağmen kendilerinden daha yüksek maaş aldığından dem vururlar. Bu da çekememezliğe ve gereksiz tartışmaya sebebiyet verebiliyor. Halbuki kendimizden düşük gelire sahip olanlara baksak, halimize şükrederiz. Bu konuda kadının yaşı, erkeğin maaşı sorulmaz sözünü prensip edinsek, yani kimsenin maaşından haberdar olmaz isek daha rahat etmiş oluruz.

Ebu Zer 5. ve 6. maddeleri hayatına tam olarak uygulamış, Hz Osman'ın devlet yönetiminde akrabalarını gözetmesini eleştirmesi üzerine Şam'a gönderilmiş. Şam'da da Muaviye'nin yaşadığı saltanatı ve savurganlığı tenkit etmiş, Muaviye'nin Hz Osman'a serzenişinin ardından Rebeze'ye sürgün edilmiş, geri kalan ömrünü sürgünde tamamlamıştır. 

1, 4 ve 7. maddeyle ilgili olarak, Ebu Zer fakir gelmiş fakir gitmiş, züht hayatını düstur edinmiş, derviş gibi yaşamıştır. Ne makam ne mevki ne de dünyalık beklentisi içerisinde olmuştur. Kimseye eyvallahı olmamıştır.

Hasılı beşinci Müslüman olarak bildiğimiz Ebu Zer, özü ve sözü bir, doğru bildiğini esirgememiş, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevini layıkıyla yapmış, kınayanın kınamasına aldırmamış, bizim için her yönüyle örnek bir sahabidir.

Allah Ebu Zer el-Giffari'den razı olsun. Yolundan gitmeyi bizlere nasip etsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde