Ana içeriğe atla

Kürt Sorununun Çözümü

Kimi kabul etmese de bu ülkede bir Kürt sorunu var ve bu konu her seçim öncesi gündeme gelir. Bugüne kadar ben çözerim diyenler de bu meseleyi çözebilmiş değil. Çünkü kimse bu meseleye eğilmiyor. Eğilmeye kalkan da terör destekçisi olarak görülüyor. Bu demektir ki bu konu çözülsün istenmiyor. Sürekli ülkenin gündeminde kalsın isteniyor.

Kimler bu konunun çözülmesini istemiyor? Öyle zannediyorum, Türk milliyetçileri ve Kürt milliyetçileri istemiyor. Niye istesinler ki? Türk milliyetçileri bu meselenin çözümünü istemez. Çünkü bu meseleden ekmek yiyor. Terör dışında siyaseten söylediği bir şey yok. Varlığı terörün sürmesine bağlı. Çözülse siyaseten yiyeceği ekmek kalmaz. Kürt milliyetçileri de çözüm istemez. Çünkü bu mesele çözülse, bunların da yiyeceği ekmek yok. Şu durumda belirli bölgeler kalesi durumda. Buralardan ful vekil çıkarıyor.

Anlatmak istediğim, bu meseleye taraf olanlar çözüm isteseler de bu konuda samimi değiller. 

Birileri istemese de bu meselenin çözülmesi gerek. Çünkü ülkenin önünü görmesi ve gelişmesi bu meselenin çözülmesine bağlı. Bunun için devletin inisiyatif alması, polisiye ve pansuman tedbirlerin ötesine geçecek bir irade ortaya koyması gerekiyor. Bu konuda devlet ne yapabilir? 

Herkesin güvenini kazanmış kişilerden bir komisyon kurmalı. 

Komisyon Kürt illerine giderek halk ile görüşür. Dert ve sorunları ve çözüm önerilerini dinler. Her birini not alır. Halkın tümüne ulaşmak için e devlet aracılığıyla sorun ve çözüm önerilerinin yazılmasını ister. Bunun için belli bir süre verilir. 

Komisyon, sorunları ve çözüm önerilerini raporlaştırır. Kamuoyuna duyurur. Gereği için devlete teslim eder. 

Devlet sorun ve çözüm önerilerini görüşür ve karara bağlar. Doğuştan gelen ve temel insan haklarından verilmeyen haklar varsa, bu hakları derhal verir. Çözüm önerilerinden yerine getirilmesi sakıncalı olanların niçin yerine getirilmediğini gerekçesiyle birlikte taraflara, kamuoyuna ve uluslararası kamuoyuna duyurur.

Tüm bu hakları verirken devlet güvenliği elden bırakmamalı. Başta terör olmak üzere hiçbir alanda boşluk bırakmamalı. Terör eylemlerine kalkışanlara göz açtırmamalı. Silah doğrultanlara silahla karşılık vermeli. Dağda silahlı örgüt üyeleri içerisinde herhangi bir ölüme sebebiyet vermeyenlere af getirmeli. Daha önce terör eylemine başvurmuş, ölümle sonuçlanmış üyelerin teslim olmaları halinde adil yargılanmalarına garanti vermeli.

Türkçe’nin resmi dil olduğunun, her türlü yazışmanın Türkçe yapılmasının altı bir kez daha çizilir. Bunun yanında Kürtçenin Kürtlerin ana dili olduğu kabul edilir. Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde Kürkçe, Türkçe ile birlikte ana dil olarak okullarda okutulmasına imkan verilir. Diğer bölgelerde Kürt olmayanların Türkçe ile birlikte ikinci seçmeli zorunlu dil olarak Kürtçeyi okullarda okunmasının önü açılır.

Devlet bu hakkı verirken hiç gocunmamalı, bölünürüz endişesi yaşamamalı. Ülke içinde birden fazla dilin öğrenilmesini bir zenginlik olarak görmeli. Özellikle Kürt olmayanların bu dersi almasını önemsiyorum. Çünkü devlet memuru olacak kişiler ülkenin her bir bölgesinde yeri geldiği zaman görev yaptığına göre Güneydoğu illerinde görev yapacak görevliler halkın içine girdiği zaman gerektiğinde Kürtçe konuşabilmeli. En azından bir ortamda Kürtçe konuşurken ne konuşulduğunu bilir ve anlar.

Kürkçenin Doğu ve Güneydoğu illerinde zorunlu, diğer illerde seçmeli olması, yabancı dil konusunda da bu ülke insanının makus talihini yenecektir. Hepimiz biliriz ki bu ülke insanının İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi dilleri öğrenip konuşma sorunu var. Bir kişi ana dili dışında bir ikinci dili daha bilmesi, diğer dilleri daha çabuk öğrenmesini kolaylaştıracaktır. Ne alaka diyebilirsiniz. Gözlemim odur ki Kürt çocukları yabancı dil konusunda Türklerden daha avantajlıdır. Bir Kürt çocuğu ailede Kürkçe öğreniyor, aynı zamanda okula gidince de Türkçe öğreniyor. İki dil birden bilen Kürt çocuğu İngilizceyi Türklere göre daha çabuk kavrıyor.

Özetle Kürt sorununun çözümü için yeter ki bir irade ortaya konsun. Taraflar samimi olur, birbirlerine güvenirlerse, inanın bu sorunun altından milletçe kalkarız.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde