Ana içeriğe atla

İnadım İnat

TDK, inat kelimesine “Bir konuda direnme, ayak direne, diretme, direnim; birine karşı çıkma, karşı düşünce ileri sürme; inatçı anlamlarını verir.

“İnadım inat olmak” veya “inadı tutmak” deyimleri çok inatçı kişiler için kullanılır.

İnatçılık, söylediğinden veya yaptığından vazgeçmemek, çok direnmek. İnatçılık gösteren kişiler kendi düşüncelerine takılıp kalan, ısrarcı biçimde dediğinin kabul edilmesini ve yapılacak olanın kendi dediği şekilde yapılmasını bekleyen insanlardır. (Prof. Dr. Erol Özmen)

Keçi gibi inatçı kişilerin özellikleri:

"Kendi düşüncelerine takılıp kalırlar. Israrcı biçimde dediklerinin kabul edilmesini ve yapılmasını isterler.

Yaptıklarının her yönünü, olası sonuçlarını, başkası için ne anlama geldiğini dikkate almadan hareket ederler.

Tartışmalarda asla pes eden taraf olmazlar.

Bu kişilerin lügatlerinde özür dilemek gibi bir şey yoktur.

İnatçı insanlar kendilerinin inatçı olduğunu kabul etmezler.

Utançları nedeniyle dediklerinden vazgeçemezler.

Daima son sözü inatçılar söyler.

Her zaman bir çıkış yolu bulurlar.

Sarsılan ilişkilerde asla ilk hamleyi yapmazlar.

Aşırı derecede gururludurlar." (gazete.com)

İnatçı insanlara cahil diyeceğim ama öylelerini tanırım ki okumuşlardır ama inatlarından hiç ödün vermezler. Dediğim dedikçidirler. Bu yönleriyle tuttukları görüşün ve gittikleri yolun doğruluğundan adları gibi eminler.

Bu tipler hayata tek gözlükle bakan, aklına başka alternatif getirmeyen önyargılı kişiler olabilir.

İnatlarında dolu dizgin gittiklerine göre özgüvenleri tavan yapmış olsa gerek.

Keçi gibi inatçı kişilerin son özelliği, aşırı derecede gururlu olmak olduğuna göre bu gurur kibirden  farklı bir şey değil. Öyle zannediyorum inatçı olduklarını kabul etmedikleri gibi kibirli olduklarını da kabul etmezler. Her inatçı için kibirli olduğu söylenemese de Hz Adem’e karşı çıkan İblis’in en büyük özelliğinin kibir yani üstünlük fikri olduğunu burada hatırlatmada fayda var. Ki İblis gittiği yolun yanlış olduğunu bile bile inadım inat diyerek burnundan kıl aldırmamıştır.

Bir görüşü, bir fikri veya öncü kişileri fanatik derecesinde savunup destekleyen fanatikleri de inadım inat  kapsamına almada öyle zannediyorum, bir sakınca yoktur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde