Ana içeriğe atla

Yerden Bitme ve Yerin Bitirdikleri

Yerden bitme; çok kısa boylu kimseler için söylenir. Bir insan uzun boylu olabildiği gibi kısa boylu da olabilir. Kişinin kısa boylu olması ayıplanacak bir şey değil. Üstelik kısa boyluluk kişinin kendi elinde değil. Sırtı yere yakın, kısa boyludan korkacaksın dense de kısa boylu olmak bir kötülük alameti değildir. 

Yerden bitmenin bir ikinci anlamı daha var: "Nereden geldiği, nasıl ortaya çıktığı belirsiz, türedi kimseler" için kullanılır ki esas bu ikinci anlamına giren kişilerden korkacaksın. Allah böylelerinden ırak eylesin bizi. Zira böyleleri düşman başına. 

Bir de yerden biten, yerin bitirdikleri var ki bunlar; kökü yerden beslenen, yere kök salmış, yukarı doğru dışa dal budak salmış ağaçlardır. Verdiği görüntü yemyeşildir. Görmeye ve seyretmeye doyum olmaz. Baktıkça başkası gelir insanın. Oksijen verir, gölgesinden faydalandırır. Erozyon ve heyelanı önler, meyve verir. İster meyve veren olsun ister meyvesiz, ağaç demek bir nimettir.

Yine yerin bitirdiği kökü yerin altında olan gövdesi dışa çıkmış sebzeler var ki bunlar mutfak demektir, mide demektir, tencere ve tavadır. Besin kaynağıdır bizler için. Bin bir türlü çeşidi vardır. Her birinin tadı ve lezzeti başkadır. Sofralarımızın vazgeçilmezidir. Varlığı nimet, yokluğu tencere, tavanın kaynamaması ve açlık demektir. Yine azlığı fiyatların tavan yapması, alım gücünün azalması demektir. Bolluğu da bereket demektir. Her türlü başağı olan buğday, arpa, nohut vb. verebileceğimiz örneklerdir. 

Bir de toprağın altında olan nimetler var ki bunlar da soğan, patates vb. sebzelerdir. Bunların bolluğu evlere ve mutfaklara bereket getirirken azlığı ise bu ürünlerin ateş pahası fiyattan satılması yani külfet ve masraf demektir. Özellikle çiğ yenmesi ağza acı veren, iştah açan, kanser başta olmak üzere birçok hastalığı önleyici özelliği olan, yemeklerin vazgeçilmesi soğan, ağza acı vermenin yanında milletin ağzının tadını kaçırdı. Cepleri de acıtıyor bu sene. Hoş sadece bu sene değil, aşağı yukarı her sene fiyat yönünden tavan yapıyor ve ne olacak bu soğanın hali dercesine gündemden düşmüyor.

Bazıları soğanın zirve yapmasını, birileri stok yapıyor gerekçesinin ardına sığınsa da mesele bu kadar basit değil. Öyle zannediyorum plansız tarım politikasının bir sonucu bu soğan fiyatları.

Yine bazıları, soğanın astronomik artışını “Biz soğan ve patatese ülkeyi satmayız” hamasetini yaparak bu meselenin çözümünü güçleştiriyor. Soğan ve patates için kim, niçin ülkeyi satmaya kalksın ki. Bu tür hamasetlere vatandaşın karnı tok. Stok varsa bu, yetkililerin bir zaafıdır. Yeterince ekilmiyorsa, bu da Tarım Bakanlığının bir ayıbıdır. Bir tarım ülkesi olan bu ülkeye bu fiyatlar yakışmıyor. Bu zaaf ve ayıptan kurtulmanın yolu, bu ürünün bolca ekilmesini sağlamak, gerekirse ektirmektir. Bolca ekilirse, hem böylece kimse patates ve soğan için ülke satmaya (!) kalkmaz.

Hasılı, ikinci anlamıyla yerden bitmeden korkulur. Başlı başına bir nimet olan yerin bitirdikleri ise bu asırda bir milletin öğünüdür, geleceğidir. Bu yerin bitirdikleri ne fazla ne de az olsun, tam kıvamında olsun. Vatandaş da makul fiyattan alıp iyi beslensin. Hiçbir ürün ne yerlerde sürünerek ne de zirve yaparak gündem olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde