Ana içeriğe atla

Bidatlerle Sınavımız

İslam dinine sonradan girmiş, İslam’ın özünde olmayan bidatler hayatımızın değişmez bir parçası oldu. Peygamberimiz “Her bidat sapıklıktır” demesine rağmen bidatleri yapmaya devam ediyoruz. İşin ilginci, halkı dini konularda aydınlatmakla görevli Diyanet de bu konuda taşın altına elini koymadığı gibi görevlileri eliyle bu bidatleri devam ettiriyor. Bu konuda Hayrettin Karaman’dan bir alıntıya yer vereceğim:

“Bidatlerin sünnetleri yok edip onların yerini aldığına dair üç örnek üzerinde duracağım:

1. Peygamberimiz ölüyü gömdükten sonra cemaatin bir süre kabir başından ayrılmayıp istiğfarda bulunmalarını (kendilerinin ve ölünün bağışlanması için Allah'a yalvarmalarını) istemiş ve bunu uygulamıştır. Bugün çok yaygın olarak uygulanan “telkin” ise uydurmadır ve bidattir. Sünnete uygun telkin, son nefeslerini vermekte olduğu anlaşılan hastanın başında bulunanların ara sıra, hastanın işitebileceği bir sesle “Lâ İlâhe İllallah Muhammed Resulullah” veya “Eşhedü En Lâ İlahe İllallah ve Eşhedü Enne Muhammeden Abduhû ve Resûlüh” demeleridir.

Ne yazık ki, bu iki sünnet terk edilmiş ve bunların yerini, ölüyü gömdükten sonra imamın, kabir başında yaptığı uydurma telkin almıştır.

Kur'an-ı Kerîm'in bir mezarlık ve ölü kitabı haline getirilmiş olması da bu noktada hatırlanması gereken öldürücü bir bidattir.

2. Kandil adı verilen bereketli gecelere ait belli sayıda ve vakitte kılınacak bir namaz ibadeti yoktur. Peygamberimizin devamlı okuduğu ve tavsiye ettiği belli dualar da yok denecek kadar azdır. Ama hem kandil gecelerinde hem de yılın diğer gün ve gecelerinde devamlı yapılacak namaz, oruç, yoksullara yardım, tövbe ve istiğfar gibi sünnet ibadetler vardır. Ne yazık ki sünnet olan bu nafile namaz ve oruçlar ihmal edilmekte, bunların yerine yılın birkaç gecesinde uydurma namazlara yer verilmektedir.

3. Hac ve umre ibadetlerinde tavafta her bir şavtta (yedi turun her birine) ve say yapılırken dört gidiş üç dönüşün her birine ait sünnet olan zikir ve dua yoktur. Bazı zevat bu hareketleri yaparken bazı duaları okumuş, bazı zikirleri yapmış olabilirler ama bunlar sünnet olmaz. Tavafın ve sayin başlangıcında bir okuma, iki köşe arasında da bir dua vardır o kadar. Yaygın uygulamada ise grupların başında bulunan bir kişi ya ezberinden veya elindeki kitaptan sünnette yeri olmayan duaları yüksek sesle okumakta, ona uyanlar da bunları okumazlarsa ibadetleri eksik kalacak inanç ve duygusu içinde duyduklarını, manasını anlamadan ve telaffuzunu da yapamadan tekrarlamak için bütün dikkat ve gayretini sarf etmektedirler. Bu bidatin zararı da tavafın ve sayin her bir mümine ait düşünce, duygu, haz ve maneviyatı yok etmesidir. İnsanlar kendi hallerine bırakılsa, ne yaptıklarının farkında olmaya çalışsalar, bu arada bildikleri kadar Kur'an okusalar, zikir yapsalar, dua etseler ve bunları yaparken de bütün dikkatlerini yaptıkları ibadete ve onun yöneldiği Yüce Zat'a verseler asıl o zaman sünnet yerini bulacaktır.

Üç aylara girdik, bu aylarda kandil gecelerini de yaşayacağız. Yılın bütününe ait nafile ibadetleri bırakıp birkaç gecede “işi halletme” kabilinden sünnette yeri olmayan şeyleri yapmayalım, ömrümüzün her gün ve gecesini sünnete uygun olarak yaşadığımız takdirde bu gecelerde de tarif edilemez ilâhî lütuflara nail olacağımıza inanalım, Güzel Örnek (sa) ne yapmış ve neyi yapın demiş ise onu yapalım”. Hayrettin Karaman

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde