Ana içeriğe atla

Zafer Özlemim

Fakültede öğrenciyim. İmamlık yapan bir arkadaşla Anıt tarafından geliyoruz. Menzilimiz Kayalıpark.

Konya Lisesine gelince Kız Lisesinin oradan sağa sapalım dedi arkadaş. Niye dedim. Şu Zafer'den geçmeyelim. Orada açık saçık bol olur. Oralar bize göre değil. Boşu boşuna günaha girmeyelim dedi. Ara sokaklardan geçerek Arapoğlu Makasının oradan Kayalıpark'a geçtik.

Geçtik ama dini bütün arkadaşımız sayesinde Zafer, içimde ukde kaldı.

Sonrasında fakülte bitti. Gurbete öğretmen gittim.

Yaz dönemi memlekete geldim. Duydum ki imamlık yaparken beni Zafer'den geçirmeyen arkadaşım üç beş kişiye namaz kıldırmak iş değil, bunu herkes yapar diyerek imamlıktan istifa etmiş. Sağda solda büfe açmış. Dikiş tutturamamış. Yurtdışı macerası yaşayıp geri memlekete dönmüş.

Şimdi ne yapıyor dedim. Dediler ki Zafer'de bilet gişesi çalıştırıyor.

Nasıl olur dedim. Soluğu Zafer'de aldım. Baktım ki beni Zafer'den transit geçirmeyen arkadaşım, Camlıköşk’ün yanındaki bilet gişesini çalıştırıyor. Yani Zafer'in göbeğinde iş yapıyor.

Hayırlı olsun dedikten sonra arkadaşım, ne oldu. Zafer'in insan manzarası mı değişti diyeceğim ama görüyorum ki Zafer aynı Zafer. İnsanlar yine benzer. Beni buradan geçirtmeyen sen burada sabahtan gece vaktine kadar iş yaptığına göre o zaman geçmek günah, burada çalışmak ise günah değil dedim ya da sana günah yok bana günah var yoksa tek sapık ben miydim dedim. Dediklerime, abi ben değiştim dedi, güldü. 

Şimdi mi? Zafere yakın bir yerde oturuyorum. Günlük Zafer’in içinden geçip duruyorum. Kah alışveriş yapıyorum kah orada bir yerlerde çay içiyorum. Her geçişimde de geçmişte geçemediğim günleri yad ediyor ve geçmişin özlemini gideriyorum. Geçip giderken de hiç suçluluk psikolojisi çekmiyorum, günah kazandığımı da düşünmüyorum.

Beni bu güzergahtan geçirmeyen arkadaşım da o büfeyi devretmesine rağmen geçmeme bir şey demiyor.

Tüm bunlardan mütevellit oh be dünya varmış diyorum. Nasıl demem. Daha düne kadar yasak bölge idi benim için. Özgürüm artık. Bu özgürlüğü değişmem hiçbir şeye.

Bu arada düne gelinceye kadar yasak olan bu bölge diğer muhitlerden pek farklı değil. Belki de diğer bölgelerden tek farkı canlılığı ve insan yoğunluğu hiç kaybolmuyor. Gecenin geç vakitlerine kadar burada hayat devam ediyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde